Dünya, son on yılda barışı konuşmaktan çok savaşı izlemekle meşgul. Savaşların yıkıcı etkilerinden sonra ülkelerin toparlanması sadece fiziki değil, aynı zamanda ekonomik bir yeniden inşa sürecini beraberinde getiriyor. Yıkımın ardından gelen yeniden yapılanma süreci, sadece tuğlaların değil, aynı zamanda ekonomilerin, sistemlerin ve uluslararası işbirliklerinin yeniden kurulması anlamına geliyor. Bu yeniden inşa süreci ise hiç kuşkusuz bir “ekonomi politikası” kadar bir “vizyon” meselesidir. Peki, savaş sonrası ekonomiyi nasıl inşa ediyoruz? Hangi ülkeler bu konuda sistemli adımlar atıyor? Ve Türkiye bu sürecin neresinde?
Bugün savaşın gölgesinde kalan Ukrayna, aslında dünya ekonomileri için devasa bir yeniden yapılanma fırsatına dönüşmüş durumda. Dünya Bankası’na göre Ukrayna’nın yeniden inşası önümüzdeki on yıl içerisinde 500 milyar doları bulacak. Savaş hâlâ devam ederken bile birçok ülke ve şirket bu büyük pazarda yer almanın hazırlığını yapıyor.
Bu noktada dikkat çeken ülkelerden biri Finlandiya. Finlandiya Sanayi Konfederasyonu (EK), bu süreci organize ve planlı şekilde yönlendirmek adına Pro Ukraine adını verdikleri bir projeyi başlattı. Proje kapsamında hedef, önümüzdeki iki yıl içinde 200 Fin şirketinin Ukrayna pazarında aktif hale gelmesi ve bu sayede 1 milyar euroluk ihracat hacmi yakalanması. EK CEO’su Jyri Häkämies’in SuomiAreena’daki konuşmasında da vurguladığı gibi, bu hedefler “zor ama gerçekçi”.
Ancak Häkämies’in konuşmasındaki en dikkat çeken nokta, Finlandiya’nın yeniden inşa sürecinde Almanya ve Fransa’nın gerisinde kaldığı yönündeki açık uyarısıydı. Hatta Finlandiya, bu iki ülkenin şirketlerine verdikleri cömert devlet desteklerinin pazardaki rekabeti bozduğunu düşünüyor. Ne var ki AB içinde devlet yardımlarının devam edeceği de aşikâr. Häkämies bu durumu şöyle özetliyor:
“Bu, Finlandiya'nın tek başına aşamayacağı bir zorluk çünkü meblağlar çok büyük. Devlet yardımının bu pazarı etkilemesi kesinlikle bir risk.”
Tüm bu tabloya rağmen Finlandiya, geri adım atmak yerine sistemli bir iş modeliyle şirketlerini Ukrayna pazarına hazırlıyor. Pro Ukraine, sadece büyük şirketleri değil, KOBİ’leri de kapsayan; doğrudan Kiev’den alınan pazar araştırmaları, ortak arama hizmetleri ve ihracat modelleri içeren kapsamlı bir sistem olarak kurgulanmış. Proje aynı zamanda Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’nın da tam desteğini almış durumda.
Dış Ticaret ve Kalkınma Bakanı Ville Tavio’nun 25 Haziran 2025’te yaptığı konuşmada, Finlandiya’nın Ukrayna’ya bugüne kadar 3,8 milyar euro değerinde destek sağladığı; bunların arasında eğitim reformlarından sivil koruma sistemine kadar pek çok alanın yer aldığı belirtiliyor. Hatta bazı Fin şirketlerinin Ukrayna’da, savaş sürerken fabrika kurduğu bilgisi de kamuoyuyla paylaşılmış durumda.
Peki, biz Türkiye olarak bu sürecin neresindeyiz?
Bugüne kadar Türkiye’nin Ukrayna’nın yeniden yapılanmasına yönelik bu çapta organize edilmiş ve devlet destekli bir modeli kamuoyuna yansımadı. Oysa Türkiye, girişimcilik kabiliyeti yüksek, kriz ortamlarında hızlı aksiyon alabilen, dinamik bir iş dünyasına sahip. Belki de bu potansiyel, Finlandiya’nın disiplinli planlamasıyla birleştiğinde daha güçlü ve sürdürülebilir bir yapı doğacak olsa, bu yapı 500 milyar dolarlık bir pastadan ne kadar fazla pay alabilir?
Finlandiya’daki şirketlerin Almanya ve Fransa kadar destek alamamaktan şikâyet ederken, bu açığını kapatmak için uluslararası iş birlikleri yöntemini kullanması bu pazarda dengeleri değiştirecektir.
Peki bu noktada, Türkiye gibi girişimcilik ruhu güçlü bir ülkeyle kurulacak stratejik ortaklık, hem Fin şirketlerini güçlendirip hem de Türk şirketlerini bu büyük pastadan pay almaya daha hızlı hazırlamaz mı?
Peki, bu benzer ortaklıklar Suriye gibi yeniden inşa edilecek savaş sonrası ülkelerde güç kazanmaz mı?
Bu soruların yanıtı, aslında gelecekteki yeni ekonomi modellerinde gizli. Savaş sonrası ekonomi, sadece yeniden yapılanma değil, aynı zamanda yeniden düşünme ve yeniden ortaklık kurma meselesidir.
Yarınların ekonomisini inşa etmek için, bugünden doğru ortaklıklar kurmalıyız.