Türk musikisinin göğe yazılmış nağmelerinden biri...
İncecik, kıvrak bir keman sesi gibi geldi geçti ömrümüzden.
Adı: Sabite Tur Gülerman.
Unutulmuş değil, sadece biraz susmuş...
Ama sesi, hâlâ eski bir plakta, bir TRT arşivinde, ya da bir musiki meclisinde usulca yankılanır durur.
1927 yılının kışında, Çorum’un Kargı ilçesinde doğdu. Hayat, onu çok geçmeden İstanbul’a taşıdı. Beyoğlu Ortaokulu’nu bitirdiğinde, içindeki musiki ateşi çoktan tutuşmuştu. İlk hocası klarnetçi Salih Orak’tı. Ardından, klasik musiki üstadı Eyyubî Ali Rıza Şengel ile yıllarca süren bir meşk serüveni başladı. Bu meşkler, sadece bir repertuvar öğretmedi ona; bir duruş, bir eda, bir derinlik kattı.
İstanbul’un musiki çevrelerinde pişerken, Selahattin Pınar ve Saadettin Kaynak gibi bestekârların feyzini aldı. Derinleşti, olgunlaştı, kemale erdi.
1947’de sahnelere ve radyolara adım attığında, artık bir ses sanatçısından fazlasıydı. O, sesiyle hikâye anlatan, duyguyu notaya işlemiş bir hanendeydi. Ankara Radyosu'ndan İstanbul Radyosu'na uzanan yolculuğunda, sadece mikrofon başında değil; gazinolarda, konser salonlarında, sahnede de büyüledi dinleyeni.
Birçok hanende geldi geçti radyolardan…
Ama onun sesi, tiz perdelerdeki emsalsiz hâkimiyetiyle ayrı bir yerde durdu.
“Erişti Nevbahar Eyyamı” dediğinde, baharın kendisi inerdi sanki o şarkının içinden.
İşte o yüzden, musiki çevreleri ona “Keman sesli kadın” dedi.
Çünkü sesi bir keman gibi ince, hassas, ama bir o kadar güçlüydü.
1970’lerde televizyon ekranlarında da görünmeye başladı. Ancak onun gerçek sahnesi hep radyo oldu. Mikrofonla kurduğu o mahrem bağ, onu yurt çapında tanınan ve sevilen bir sanatçı haline getirdi. Her şarkıyı yerinden okur, tiz akortlardan bile çekinmeden geçerdi.
Klasik ve çağdaş Türk musikisinin en zor eserlerini bile ustalıkla icra ederdi. O, notaları sadece seslendiren değil; onlara ruh üfleyen bir sanatçıydı.
Bir yandan plaklar doldurdu, bir yandan sahnelerde yer aldı. Ama adı hiçbir zaman magazinle değil; hep sanatla, saygınlıkla anıldı.
Hayat arkadaşlığı ise tiyatronun güçlü isimlerinden Rafet Gülerman ile oldu. Bu evlilik, sahnenin müzikle tiyatro arasındaki köprüsü gibiydi.
Ve 27 Mayıs 1989’da, İstanbul’da, sessizce veda etti bu dünyaya.
Küçükyalı Mezarlığı’na emanet edildi…
Ama sesi, hiç gömülmedi.
Bugün hâlâ onun yorumladığı bir klasik eserle karşılaştığınızda, içinizde tarifsiz bir ürperti olur.
Sanki sesi değil, eski İstanbul'un hatırası çalar kulağınıza.
O sesi bir kez duyan, bir daha unutamaz.
Sabite Tur Gülerman, sadece bir sanatçı değil;
Bir zarafetin, bir disiplinin, bir dönemin adıdır.
Ve biz onu, unutulmaya yüz tutmuş sesler arasında değil,
Türk musikisinin en parlak yıldızları arasında hatırlamaya devam edeceğiz.
Çünkü bazı sesler, asla susmaz.
Sadece biraz uzaklardan gelir...
sevgi ve saygılarımla..
Sabri GELİCİLİ