Ben mi? Sadece kırmak için değil, gönül almak için de kuruyorum tümcelerimi; idrak yollarını açıyor denemelerim. Açıyorum her gün biraz daha fikirlerimin iç başlıklarını. Beleş harcayamam bilgilerimi. İçimdeki kadını mı oynasam kimi vakit sahne de?

Girer mi ekonomi ve ahlak düzene. Bir film gelse sinemaya çorap örer mi diktatörler başıma? Irmağa mektup bıraksam taşır mı çatlamış dumanlı ovaya. Yılmaz Güney görünse perde de alkış kopsa harlanır mı diriliş?

Son hazırlıklarını yaptı Dumanova, yerleştim kalbine, arama yapanlar bulursa, teslim etmeye niyetli değildi. Zira asıl mesele sabrın bir an evvel tükenmesiydi, haddinden fazla tolerans gösterildi. Benden utanmayan kendisinden hiç utanmaz. İtiraf edeyim ki en fazla kendimle buluşunca diriliyorum. Gidince en uysal yanımda isyan ediyor.

Kaç kişi kaldık? Çıkar mı birileri bir gün 'cık' diyecek? Bulmalıyız eni sonu inançlarımızı yemeyi kesecek bir şey. Yiye yiye olmaz bizden bir baltaya sap. Aklınıza nüfus edecek kadar zariftim. Kötüler doymuyor kötülüğe. İyiler birbirini yerken kötüler şişmanlaşıyor. Tanınıyordu gölgem. Kendi gölgelerine benziyordum. Tüm yollar bende sonlanıyordu.

Bana kapalı olanlar görüyor gelişemediklerini. Bugün de natürüm, hepiniz de bio olarak açan. Genetiğiyle oynamadığım fikirler üretiyordum. Yetmiyordu iyilik, her fırsatta sen de söyle yaptığın iyilikleri. Mola vermiyor aşk, gündüz aklımda gece saç telleriyle yatağımda. Bir şey sanmıyordum, bir şeydim. Fazlasıyla faydalıydı anti-kapitalist fikirlerim.

Anlatıyorum, sonraya bırakmadan anlatmam gerekenleri. Kaybolmayacak bir hevesti, "Sevgiliye Mektuplar." Dedim ya bu hiç de tuhaf olmayan bir parıltıydı bendeki. Aynaları hiç boş bırakmıyorum. Marifetse marifetle adımızı duvarlara yazıyorum, kaçmadan. Ne yazsam temizlenmiyor mübareğin kiri. Kara kefen mi giydirmeli? Azalıyor günlerim, kitaplarım bilecek sizlerin kıymetini. Biliyor musun, ben aslında durmadan kazanan biriyim.