Taksimden inmeye hazırladı kendini. Sinemaların önünden geçecek, kartelalara bakacak, Yılmaz Güney'in afişlerini arayacak, yağan yağmurda sadece paçaları ıslanacaktı. Niyeti idelerini üreticiyle buluşturmaktı. Düelloya davet gibi algıladı bir an bu buluşmayı. Ve sanki ilk greviyle buluşacak gibi telaşlıydı. Oluruna değildi, bundandı kendisini bana bırakışı. Her şeyi doğru olsaydı, hayatında beni tutmazdı. İyilerin olduğu yere gitmesi haddinden çok zaman alacaktı, burayı iyi yapma işine koyuldu. Çıkmadan istemde bulundu, üstüne okudum mini öykümden birini. Aradı, sordu, bana vefasız olamıyordu. Kayıp ilanı vermek yerine, aklında aradı beni. Yaptığım güzellikler yanıma kalmadı, sevgiyle anacaktım onu. Yeni tanışmadık, yeni karşılaşmıştık coplanırken bir mitingde. O an gülmesini istemiştim, oysa ki o gülü verdi. Bir bana düşünce atlattı kırılmalarını. Geliyordu kendine gitgide, benden bir milim ıraklaşmadan. Hayal edebileceği kadar eğlenceliydim herkese. Eserlerim zaman gibidir, alıyordu karasını aklar bırakarak. Konuşmadan kendisiyle bir işe elini atmıyordu. Eylemcilere destek olmak için çıkmadan da bunu yaptı. Değerli olduğunu ne zaman unutacak gibi olsa anımsatıyordum. Seriat gelmez diyen tembel Cumhuriyetçilerin yönünü değişen yasalara çevirtti, gömütü gördüler. Ara sokaklar akıyordu Taksime. Kesilen kurbanları görecekti pankartların altında. Sevilesi geldi, katıldı aralarına. Kalktı Bursa damında. Renkler ararken Abidin, Orhan kalemini çakıyla açtı, Nazım voltada düşlerdeydi. Ne zaman hissetse hisleri tanıdık geliyordu. Başarılarını başarısızlıklarından aldı. İnandı yürüdü, inandı okudu kitaplarımı. Her diktatörün alın yazısı birbirine çekmişti. Kirpikleri ıslandı, yanağı güldü, sabah birazdan olacaktı.