Hayatta en çok ne yorar insanı biliyor musunuz? Ne yoksulluk, ne başarısızlık, ne de yaşlılık… En çok haksızlık ve ona eşlik eden güvensizlik yorar. Çünkü bir insan, başına gelen kötü bir şeyi “kader” diye kabullenebilir; ama başına gelenin haksızlık olduğunu hissettiğinde, o ağırlığı ömrü boyunca taşır.

Haksızlık, sanki bir diken gibi saplanır kalbinize. Herkes yoluna devam ederken siz duraksarsınız. “Ben mi yanlış yaptım?” dersiniz önce, sonra sessizce bilirsiniz ki hayır, yanlış yapan siz değildiniz. Bu bilinç, aynı zamanda acıyı daha da derinleştirir.

Haksızlık güvensizliği doğurur. Birine, bir kuruma ya da hayata güveniniz kırıldığında, her şey rengini yitirir. Gökyüzü bile daha soluk görünür. Çünkü insan, güvenerek yürür bu yolda. Elinden tutan biri olduğunda değil sadece… Kendini, adaleti, hayatı doğru bildiğinde, her şeyi göze alabilir. Fakat haksızlık ve adaletsizlik hissettiğinde, içindeki o sağlam temel sarsılır. Artık kendini bile sorgulamaya başlar.

O yüzden, kimse kimseye istemeden de olsa haksızlık etmesin. Sözleriyle, tavırlarıyla, kararlarıyla… Çünkü birini yarı yolda bırakmak, ona “sana inanmıyorum” demek, belki de en büyük ihanettir. O kişi, kendisini hayata karşı çıplak kalmış gibi hisseder.

Bugün birine haksızlık ettiğinizi fark ederseniz, sessizce geçmeyin. Bir “özür dilerim” bazen hayat kurtarır. Güvensizlikle baş başa kalan bir insan, en çok kendi içinde kaybolur. Ve oradan geri dönmesi, bir ömür alabilir.

Belki de dünyaya katabileceğimiz en büyük iyilik, birinin güven duygusunu diri tutmaktır. Haksızlık etmeyerek, haksızlığa karşı durarak… Çünkü unutmayın; güvenen insanlar çoğaldıkça, hayat daha adil, daha yaşanır, daha umutlu olur.