Düşünmek… Belki de insanın evrendeki en büyük yalnızlığıdır. Çünkü düşünmek, kalabalıklardan kopmak, zihnin sessizliğinde kendi yankısıyla karşılaşmaktır. Her düşünce, bir varlık sorusudur: “Ben kimim, neden buradayım, neye inanıyorum?” İnsan, bu soruları sormaya başladığı anda doğar; çünkü düşünmek, varoluşun farkına varmaktır.
Ne tuhaf… Düşünce, görünmeyen bir eylemdir ama bütün eylemlerin kaynağı odur. Bir fikir, bir uygarlığı kurabilir ya da yıkabilir. Yine de çoğu zaman düşünmeyi unutmayı tercih ederiz; çünkü düşünmek, konforu bozar. Zihin, sorgularken huzursuz olur. İnandıklarımız çatırdar, ezberlerimiz erir, yüzleşmekten korktuğumuz sorular belirir. Fakat işte tam da o anda insan, kendi iç hakikatine yaklaşır.
Düşünmek, yalnızca bilmek değildir; bilginin ötesinde bir farkındalıktır. Bilmek nesneldir, düşünmek öznel. Bilgi biriktirilir; düşünce ise insanı dönüştürür. Bu yüzden düşünen insan, aynı kalamaz. Her düşünce bir iç göçtür — eski benlikten yenisine yapılan sessiz bir yolculuk.
Bugünün dünyasında düşünmek, neredeyse bir direniş biçimine dönüştü. Hızın, yüzeyselliğin ve gürültünün ortasında bir an durup derinleşebilmek… Bu, modern insanın en zor başarısı. Fakat kim bilir, belki de kurtuluş tam oradadır: durmakta, susmakta ve yeniden düşünmekte.
Çünkü düşünmek, var olmanın en derin biçimidir. Düşündüğü sürece insan, yalnız değildir; çünkü düşünce, insanı kendi özüyle, hatta evrenle birleştirir. Ve belki de Tanrı’yla konuşmak, tam olarak budur: sessizce düşünmek.