Yoksulluk bir rakam değil; sokakta yürürken yüzümüze çarpan bir gerçeklik, evlerin içine sinmiş bir sessizlik ve toplumun görünmez yükünü taşıyan insanların derin bir nefesi. Ekonomi daraldıkça, gelir adaletsizliği büyüdükçe bu sessiz çığlık daha da belirginleşiyor. Kimileri bu tabloyu tek başına bir “geçim sıkıntısı” olarak görse de, yoksulluğun yarattığı toplumsal dalga etkisi neredeyse her alana temas ediyor.

Yoksulluk arttıkça suç oranlarının yükselmesi tesadüf değil. İnsanlar çaresizliğin kıyısına itildikçe, hayatta kalmak için başvurduğu yollar da değişiyor. İşsizlik, insanın kendine duyduğu güveni törpüleyen, geleceğini karartan bir duyguya dönüşüyor. Sadece cebini değil, umut duygusunu da boşaltıyor. Uzun süre iş bulamayan birinin hayata tutunma isteğinin azalması, onun suç örgütlerinin ve kötü niyetli çevrelerin kolay hedefi haline gelmesine yol açıyor.

Evlerin içi de dışarısı kadar karanlık bu dönemde. Ekonomik sıkıntılar, aile içi huzurun en büyük sınavı. Geçim derdi arttıkça tartışmalar çoğalıyor, sabır azalıyor, yorgunluk büyüyor. Boşanmaların artması bir sosyal gerçeği yansıtıyor: Ekonomik baskı, en sağlam görünen bağları bile zorluyor.

Kadın cinayetlerinin yükselişi, yoksulluğun ve umutsuzluğun en acı yüzlerinden biri. Ekonomik şiddet, fiziksel şiddetin çoğu zaman ilk adımı. İşsiz kalan, çaresizleşen, öfkesini yönetemeyen erkek figürünün saldırganlaşıp en yakınındaki kadına yönelmesi, toplumun çözmesi gereken en büyük yapısal sorunlardan biri.

Çocuk işçiliği ise bu karanlık tablonun en ağır yarası. Okul sıralarında olması gereken çocuklar, hayata erken başlamak zorunda kalıyor. Ucuz iş gücünün en savunmasız yüzünü onlar oluşturuyor. Bir çocuğun küçük ellerine yüklenen koca dünyanın ağırlığını görmek, hepimizin vicdanına dokunmalı.

Bugün yaşadığımız tablo bize bir gerçeği gösteriyor: Yoksulluk yalnızca bir ekonomik gösterge değildir; toplumun psikolojisini, aile yapısını, suç oranlarını ve geleceğini doğrudan şekillendiren bir yapısal sorundur.

Eğer yoksulluğu azaltacak politikalar geliştirilmezse, işsizliğin önüne geçilmezse, kadınların korunması güçlendirilmezse ve çocuk işçiliğiyle etkin mücadele edilmezse bu döngü kırılmaz.

Toplum ancak en zayıf halkasını güçlendirebildiğinde iyileşir.

Bugün atılmayan adımların bedelini yarın çok daha ağır öderiz.