Toplumların vicdanı, en zayıfının sesinde gizlidir. O ses kısıldığında, o nefes kesildiğinde, aslında bir ülkenin geleceği karartılır. Kadına yönelik şiddet, yalnızca bireysel bir dram değil; toplumsal yapının, adalet duygusunun, insanlık değerlerinin çürümeye başladığının en açık göstergesidir.
Bugün “kadına şiddete hayır” demek, bir sloganı tekrar etmekten ibaret değildir. Bu cümle, hayatta kalmak için mücadele eden kadınların çığlığını duymak, kulak verip adım atmak demektir. Çünkü her bir şiddet olayı, bir annenin kopan nefesi, bir evladın yaralı geleceği, bir toplumun kırılan omurgasıdır.
Şiddetin biçimi değişebilir; bazen bir tokat, bazen bir tehdit, bazen sessiz bir kapı gıcırtısı… Ama özünde hep aynıdır: İnsan onurunun, özgürlüğünün ve yaşam hakkının ihlali. Ve ne yazık ki çoğu zaman şiddet kapalı kapılar ardında değil, gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde yaşanır. Görmezden gelmeyi tercih ederiz; çünkü yüzleşmek zordur, sorumluluk yüksektir.
Oysa gerçek değişim, fark etmekle başlar.
Bir komşunun sessizliği, bir arkadaşın yorgun bakışı, bir mesai arkadaşının kendini geri çekişi… Bazen bir hayat kurtarmak, sadece “İyi misin?” demekten geçer.
Kadına yönelik şiddet, kültürle, gelenekle, “aile içidir” bahanesiyle örtülemez. Şiddetin bahanesi olmaz. Şiddetin hafifi, mazur görüleni, sineye çekileni olmaz. “Bir kere oldu” dediğimiz her an, aslında bir sonraki acıya zemin hazırlarız.
Devletin yasaları, mahkemelerin kararları, kurumların politika metinleri elbette önemlidir. Ama en az onlar kadar önemli olan, toplumun şiddete dair sıfır tolerans kültürünü içselleştirmesidir. Bir çocuğa büyürken öğrettiğimiz “şiddet çözüm değildir” cümlesi, yetişkin olunca da hayatın merkezinde olmalıdır.
Bugün bir kadın daha hayattan kopmasın diye;
bir anne evine korkuyla dönmesin diye;
bir genç kız hayallerinden vazgeçmesin diye;
bir çalışan kadın iş yerinde tehdit altında hissetmesin diye;
toplum olarak sesimizi yükseltmek zorundayız.
Çünkü kadına şiddete hayır demek, insan olmanın gereğidir.
Çünkü bir kadının güvende olmadığı bir ülkede, kimse güvende değildir.
Çünkü susmak, şiddetin ortağı olmaktır.
Bugün bir söz verelim:
Kim olursak olalım, hangi görüşten, hangi kimlikten, hangi yaşamdan gelmiş olursak olalım;
şiddetin karşısında duracağız.
Kadınların yaşam hakkını savunacağız.
Ve bu mücadeleyi sadece bir gün değil, her gün sürdüreceğiz.
Çünkü umut, ancak birlikte büyür.
Ve bu ülkenin umudu, kadınların dimdik ayakta durduğu bir gelecektir.