Her yıl Haziran’ın üçüncü pazarında, takvimler bize bir duraklama anı sunar: Babalar Günü. Anneler Günü’nün coşkulu çiçek buketleri ve duygusal reklam kampanyalarının gölgesinde, Babalar Günü biraz daha sakin, biraz daha mütevazı bir tonda gelir. Belki de bu, babaların doğasına uygundur; çoğu zaman sessiz, ama her zaman sağlam bir liman gibi.
Babalar, hayatımızın görünmez direkleridir. Çocukken onların omuzlarında dünyayı keşfederiz; gençken, bazen isyan ettiğimiz o nasihatlarının değerini yıllar sonra anlarız. Baba olmak, sadece bir biyolojik bağ değil, bir sorumluluk, bir fedakârlık ve bitmeyen bir sevgi sınavıdır. Onlar, gece yarısı işe giderken sessizce kapıyı çeken, çocuğunun ilk bisikletini tamir eden, “Ben iyiyim” diyerek kendi dertlerini içine gömen kahramanlardır.
Türkiye’de babalık, kültürümüzün dokusuna işlenmiş bir roldür. Sofranın bereketi için alın teri döken, çocuğunun geleceği için kendi hayallerinden vazgeçen babalar, bu topraklarda saygıyla anılır. Ama modern hayatın koşuşturmacasında, bazen bu sessiz kahramanları takdir etmeyi unutuyoruz. Babalar Günü, işte tam da bu yüzden önemli. Bir kravat ya da tıraş losyonu hediyesinden öte, onlara “Seni görüyorum, teşekkür ederim” deme fırsatı.
Bu Babalar Günü’nde, belki hediye almaktan fazlasını yapabiliriz. Birlikte bir çay içip sohbet edebilir, eski fotoğraflara bakıp gülümseyebilir ya da sadece sarılıp “İyi ki varsın” diyebiliriz. Çünkü babalar, sevgilerini büyük jestlerle değil, küçük ama anlamlı anlarda gösterirler. Biz de onlara aynı dille cevap verebiliriz.
Unutmayalım, her baba bir süper kahraman cape’i giymez, ama her biri hayatımızda bir iz bırakır. Bu pazar, o izlere bir selam gönderelim. Tüm babalara, sabırları, sevgileri ve sessiz güçleri için teşekkürler. Babalar Günü kutlu olsun!