Savaş, bulunduğumuz coğrafyayı sarıyor farkında değiliz belki ama bizim de etrafımız sarılıyor, çember daralıyor.

Gazze’de bir soykırım devam ederken, aynısı Suriye’de rejimin düşmesiyle birlikte gerici, selefi katillerin Alevi soykırımına başlanıyor. Emperyalizmin vicdanı yoktur. Sıra İran’a geldi. İran’da bir üstünlük sağlanırsa inanın Gazze ve Suriye’de yaşanan o vahşet görüntülerinin aynısı orada da yaşanacaktır. Sıra bize gelirse yine aynı görüntülerin yaşanacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

İran’da kötü bir molla rejimi var. İsrail bu rejimin değişmesini istiyor. Evet rejim kötü ama bu rejimi değiştirmek istilacı ve emperyalistlerin haddine değildir. Bir şey değişecekse bunu İran halkı değiştirecektir. Ne gariptir ki orada rejimin değişmesini isteyenler, motosiklet ve çift kabin pikaplarla tek kurşun atmadan sınırlarımızda, Suriye’de yeni bir Afganistan inşa ettiler.

Gericilikten beslenen ne varsa hepsi ayrı bir lanet olmuşluktur. Gericilik, din istismarı içinde bütün kötülükleri barındırır. ‘’Çocukla evlen’ diyecek kadar ahlaksızdır, kirlidir, kokuşmuş ve insan hayatına iğne ucu kadar değer vermez siyasal İslam. Hatırlayın, ‘’Öz kızına şehvet duy’’ fetvalarını, çocuk istismarını, çocuk yaşta evlilik fetvalarını…

Biz cemaat tarikat kuşatması altında yarın bir savaşa girdiğimizde ya da bir savaş bataklığına saplandığımızda ölmeden önce ‘’Keşke Yunan galip gelseydi’’ diyen onun fikrini benimseyen fesli Kadir gibi içimizdeki gericilerin iman gücüyle mi kazanacağız ya da onların işbirlikçiliği ile savrulacak mıyız? Dört bir yanımız pislik içinde.

1985 yılında aramızdan ayrılan toplumcu gerçekçi yazar Vedat Nedim Tör, bakın ne demişti:

‘’Çirkinlikler içinde kalkınma olamaz. Pislikler içinde ileri bir hayat gelişemez. Sağlık, temizlik içinde yaşar. Temizlik de güzel sevgisi olan yerlerde barınır. Güzel ihtiyacını duymayan insan, yapının çirkinliğine katlanır, sokağın pisliğine aldırmaz, otelin kirlisine kızmaz, karasineği, tahtakurusunu hoş görür, pis kokan kenefi doğal sayar, mikroba bıyık büker, ağaca kıyar, parktaki çiçeği koparır, çimenleri çiğner, sokağa tükürür, musikinin kötüsüne bayılır, en bayağı eserleri okur, aşağılık filmlere can atar, kaba kaba konuşur, kaba kaba eğlenir, hoyrattır, kadınları çimdikler, pejmürdelikten hoşlanır, sözün kısası çirkinliğin, pisliğin, kabalığın, adiliğin her türlüsüne karşı şerbetlidir.’’

**

40 yıl önce bu dünyadan göçüp giden biri, bizim gelip dayanacağımız yeri ne güzel ortaya koymuş. İşten aydın öngörüsü budur. Bugün yaşadıklarımızın eksiği var fazlası yok Vedat Nedim Tör’ün yazdıklarında.

Gazze’de yaşananlar, İran’a saldırılar Türkiye’de kınandı. Peş peşe açıklamalar yapıldı. Biz, nedense kınama ve taziye makamı olmanın bir adım ötesine gidemiyoruz. BM Raportörü Francesca Albanese, Türkiye’ye çağrı yaptı:

‘’İsrail’e silah taşıyan gemiyi durdurun. VELA isimli gemi, soykırımın ortasında İsrail Askeri Endüstrileri'ne çelik taşıyor. İsrail'in kuşatma ve yardımların suç sayması da dahil olmak üzere işlediği suçları durdurmak ve bunlara karşı koymak için, devletlerin suç ortaklığını sona erdirme yönündeki yasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri daha da acil hale gelmektedir. Türk makamlarını konuyu soruşturmaya ve doğrulanması halinde bu geminin İsrail'e ulaşmasını engellemeye çağırıyorum.”

Peki ne oldu? Türkiye'nin durdurmadığı 'VELA' gemisi İsrail'in Aşdod Limanı'na çoktan ulaştı.

*

Etrafımız ateş çemberi. Bu ateş bir gün hepimizi yakacak. Emperyalistler ve işbirlikçileri olan kanla abdest alanlara yarınlarımız yaktırılmasın diye önce hukuku egemen kılacağız. Önce ‘’adalet’ diyeceğiz. Adalet gelmeden ne yoksulluk biter ne suç biter. Meydanlar hepimizin, sokaklar hepimizin. Hepimizin itiraz etme, tepki gösterme, taleplerini ortaya koyma hakkı var. Biz bunu inadına demokrasi zemininde örgütlü mücadeleyle devam ettirmek zorundayız. Aslında çok şey istemiyoruz.

Ceyhun Atuf Kansu’nu dediği gibi;

Bizim hesabımız kısa

Bir iki üç hürriyet

Ya verirsin insanca

Ya alırız bütün millet