Son dönemde yaşananlara baktığımızda, belediyelere yönelik operasyonların ve art arda gelen gelir kesintilerinin artık siyasi tartışmanın ötesine geçtiğini görüyoruz. Ne yazık ki mesele, doğrudan şehirlerin kaderini; o şehirlerde yaşayan milyonlarca insanın günlük yaşamını etkiler hâle geldi.
Bir yanda belediyelere yapılan yolsuzluk operasyonları, diğer yanda merkezi kaynaklardan yapılan kesintiler… Üstelik bu kesintiler, yalnızca son yıllarda el değiştiren belediyeleri kapsamıyor; otuz yıldır CHP’nin kazanamadığı yerlerde bile ciddi miktarlarda uygulanıyor. Ortada tuhaf bir tablo var: Borcu yapan başka partinin yönetimi, faturayı ödeyen ise bugün görevde olan CHP’li belediyeler.
Peki bu kesintilerin gerçek hayattaki karşılığı ne? Her bir kesinti, geciken bir yol çalışması demektir. Daralan bir bütçe, sosyal yardımların azaltılması anlamına gelir. Yıllardır beklenen bir alt geçit, bir köprü, bir kültür merkezi veya bir altyapı projesi aylarca, hatta yıllarca rafa kalkabilir.
Sonuçta ortaya çıkan durum çok açıktır: Cezalandırılan belediye başkanları değil, şehirlerdir. Siyasi tartışmaların ortasında en ağır yükü sırtlanan ise o şehirlerde yaşayan vatandaşlardır. İşine geç kalan da, sosyal desteğe ihtiyaç duyup karşılığını bulamayan da, yıllardır beklediği hizmete kavuşamayan da halkın ta kendisidir.
Bu nedenle yaşananları sadece bir siyasi restleşme gibi görmek büyük bir hata olur. Bu tablo, doğrudan şehirlerin gelişimini, kent yaşamının kalitesini, hatta insanların umutlarını etkiliyor.
Yazık, çok yazık. Şehirlerin ve vatandaşların bu yükü taşımayı hak etmediği çok açık.