Bir telaşın gölgesinde ve içinden çıkılacak kadar beceri kazanmış olduğumuz kargaşadan kurtulmanın anlık heyecanı vardı üstümde. Yılların aidiyetinin memleket sevdasıyla perçinlendiği bu yüreğimin herkese ait olan bir yanı da zaman zaman ortaya çıkmak istiyordu. Bunun ispatı tek tek tüm dünya canlılarıyla yan yana gelmek demek değil, denk geldiklerimin ölçüsünde hissettiklerimden ve hissedilenlerden anlaşılabilirdi. Bu tam da dünya insanı olmak gibi bir cümlenin içerisinde kendine ait bir yer bulabilmekti. Cümlenin başında ya da sonunda olması önemsiz, anlamın kapladığı sonsuz genişlikte bir uçsuz bucaksız yerde olmak ise yeterliydi. Belli ki bir serüvenle başlanması istenen heyecanın ilk adımı karar vererek yerinden kalkmakla gerçekleşecekti.
Üstüme sinmiş nice yılgınlıkların hareketimle birlikte tek tek yere dökülmesine şahitlik eden gözlerimi ürküten, her birinin yere çarptığında çıkardığı sesti. Bazılarında haykırışlar, bazılarında çığlıklar ve bazılarında ah’lar vardı. Her birinden kurtulan bedenimin sahibi ruhum an be an rahatlıyor ve özgürlüğüne kavuşuyordu. Kuş gibi değilse bile yeterince huzura kavuştuğu kesindi.
Ruhumu besleyen temennilerin maddesel beklentilerle körelen saflık yanları, kendince nefes alacak gökyüzüne kavuşuyordu. Burası alabildiğine özgür ve beklentiden uzaktı. Sadece paylaşımla güzelleşen duyguların olduğu yerin adresi burasıydı. Maddenin bir nevi gasp ettiği ve bencil yanlarıyla baş başa bıraktığı düşüncelerimizin hakimiyet kurduğu bedenlerimizi, bu karanlık alanlardan çıkarmaya çalışarak sol tarafımızla hayata tutunmak lazımdı. Yıllar yılı verilen mücadelenin fikir eksenli tarafında yapılan, karanlığa karşı aydınlığın süreklilik sağlayacak zaferini sağlamaktı.
Bir değişimin yaşanmışlığının üstüne çökmüş olan bu geceye dönmüş günlerin yeniden kendini var etmesi adına bir gayretti. Günü ayrı gecesi ayrı yaşanacak günler olmalıydı yaşamın normalinde. Her anın geceye dönmüş bir yaşam beklentisini kaldırıp, geceyle sıvanmış ve kaplanmış balçık kıvamında bu günleri saf düşüncelerle arındırmak gerekti. Kurumadan gözeleri ve tükenmeden yaşamın temel kaynağı olan suyla tertemiz yıkamak, tertemiz bir ömrün zamanıyla devam edilmeliydi.
Uykunun zaman geçirdiği ve bir nevi içine düştüğü karanlık alanda dahi tüm uyku süresince o alanın esiri pozisyonunda kalması olanaksızdı. Zihnin dinlence zamanında bulunduğu bu mekanın bilinmezlik ve gizemli taraflarında yollar hep güne güneşe doğru çıkıyordu. Özlem günlerden yana, aydınlık taraflara doğruydu. Bu pozitif beklentili durumu şu şekilde ifade etmek mümkün…
Uzunca bir tüneldesindir ve karanlık içinde ilerlersin. Önünü dahi göremez çoğu kez bir şeylere takılır tökezler hatta düşersin. Zaman kavramı ortadan kaybolmuştur. Kan ter içinde kalırsın, yorgun ve bitkin düşersin. Her şeye rağmen yılmadan yoluna devam edersin. Ne olursa olsun devam edersin. Çünkü bilirsin ki bu çabanın ve sabrın sonu selamettir. Yolun sonunda ışık görünecektir. Aydınlık bir gün seni kucaklayacak ve merhaba diyecektir. Güneş yüzüne vuracak ve tüm bedenini samimiyetle saracaktır.