İki gün sonra Öğretmenler Günü… Her yıl olduğu gibi yine büyük bir anlam, derin bir tarih ve ağır bir sorumlulukla geliyor 24 Kasım.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri’ne Başöğretmen olarak atanmasına dayanıyor; ancak resmî kutlamalar 1981’de, Atatürk’ün doğumunun 100. yılında başlatıldı.
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.” sözleri, sadece bir hitap değil; bir ülkenin geleceğini kime emanet ettiğini gösteren tarihi bir rehberdir.
Atatürk’ün öğretmene verdiği değerin örnekleri çoktur. Meclis yeni kurulduğunda kendisine sorulan “Paşam, milletvekili maaşları ne kadar olacak?” sorusuna “Öğretmen maaşı kadar olsun” diye cevap vermesi bile tek başına bir anlayışın özetidir.
Ancak bugün dönüp ülkemizin öğretmenlerine baktığımızda, bu büyük saygı mirasının ne kadarını yaşatabildiğimizi sorgulamamak elde değil. Atanmayan öğretmen sayısı, 39 ilin nüfusunu geçmiş durumda. Yarım milyona dayanan bir genç eğitimci kitlesi…
Kimisi atanma umudunu kaybedip hayatına son verdi, kimisi umutsuzluğun yarattığı onulmaz hastalıklarla mücadele ediyor. Çoğu üç harfli marketlerde kasiyerlik yapıyor; pazarcılık yapanı, inşaatlarda çalışanı bile var.
Bir ülkenin en kutsal mesleklerinden biri olan öğretmenliğin mensuplarının yaşadığı bu dram, gerçekten Türkiye’ye yakışmıyor. Yıllardır verilen sözlere rağmen kaldırılmayan mülakat sistemi ise ayrı bir yara olmaya devam ediyor.
Bu sorun artık ertelenemez. Bu ülkenin çocukları, geleceği ve Cumhuriyet’in idealleri için; öğretmenlerimizin hak ettiği değeri görmesini sağlamak zorundayız.
24 Kasım yaklaşırken bir kez daha sormalıyız:
Başöğretmen’in emanetine ne kadar sahip çıkıyoruz?