Bana bulunmak için saklanmıştı. İlk ben ölecektim, elim elinde soğuyacaktı. Kaçtıkca yakalandı cesarete. Tökezlediğinde doğruluyordu kalemimle. En güçlü yanından kırılıyordu. İçimi ona açabilirdim, kendime açıyorum. Barışıktı gözlerim gözleriyle. Bir elim kendimde, bir elim ondaydı. Dün çağımızdı. Karşılamaya çıktı beni, kapıda aralıktı. Aşk çekilince beyebana döndü deniz. Torpil yaptım kendime, sonbaharı götürdüm Eylül’ü bir de. Yarını net anımsıyorduk. Yoldaşlarıma yenilmek yenilgim değildi. Durmadı, devrim beklemedi onu. Hangi kaya ebedi oldu ki. Sert kayalar eridi, bereketli sayfalara dönüṣtü sarı güneşte. Hâlâ anlamadı erkekler kadınlarının baş ağrısını, sevilince anlayacaklar. Okuyacak insanlar çoktu, kapatılmasaydı on kasımda okullar. Sırlarını legalleştirerek çıktı karşıma, içinden çalınmıṣtı cumhuriyet. Yanlışlarını herkese anlatmayı gerekli görecek kadar olgunlaşmıştı. Uyumadı ta sehere kadar, biliyordu uyanıktım. Kendisini sevmeyeceğimden korkarak abartarak seviyordu kedisini. İçinde bana açılan sokaklar diziliydi. Yol kısaldıkça yorgunluğu gidiyordu. Kuşlar uçsada yitip gitmez dudak izim. Ne zaman düṣünmesem aklıma geliyordu. Aşk ölmek değildi Dumanova. Nereden geleceğini biliyordu. Kokuyordum onsuzken ölmekten. Sessizken sessizliğimi dinliyordu. Dostlarının yükünü taşımasını biliyordu, insanın insanı iyileṣtirdiğini de... Bakılsın diye taşıyordu fotoğraflarımızı. Kimse çalmıyordu. Okudular defterimize yazılan dipnotları. Geç kalmayacaktı, saati geçmişe kurdu.