Bir şarkının içimize işlemesi, yalnızca sesinden değildir. O sese yüklenen duygudan, anlamdan, geçmişten gelir. O sesin arkasında yıllarca süren bir eğitim, birikim, sabır ve sevda vardır. İşte bu yüzden konservatuvar, sadece nota öğrenilen bir yer değil; bir sanatçının kalbinin, zihninin, sesinin ve duruşunun yoğrulduğu kutsal bir ocağın adıdır.

Türk Musikisi gibi asırlara meydan okumuş bir sanatın taşıyıcısı olmak, sıradan bir yolculuk değildir. Bu yolculuk; makamları ezberlemekle değil, onları yaşamakla; usulleri öğrenmekle değil, onları hissetmekle; bir şarkıyı okumakla değil, o şarkının ruhuna ses olmakla anlam kazanır.

Konservatuvar eğitimi; sesi eğitmekten önce, ruhu eğitir. Nota nedir, makam nasıl işler, usulün ritmik dokusu ne anlatır, bir şarkının ardında hangi hikâyeler gizlidir? Bunları öğrenmeden, sadece ses çıkarmak, müziğin kapısında kalmaktır. Oysa gerçek sanat, o kapının ardında başlar.

Solfejle kulağını terbiye eden, teoriyle zihnini açan, repertuvarla geleneği öğrenen bir öğrenci, zamanla sadece bir yorumcuya dönüşmez. O, artık kültürün bir taşıyıcısı, geçmişle gelecek arasında bir köprü olur. Çünkü müzik, sadece sanat değil; bir milletin hafızasıdır. Ve o hafızayı unutmamak, unutturmamak gerekir.

Koroda söylemek; birlikte nefes almak, birlikte susmak, birlikte hissetmektir. Solist olmak; tek başına ses verirken bile onlarca yıllık bir geleneği sırtında taşımaktır. Bu sorumluluk, ancak disiplinli bir eğitimle, sabırla ve aşkla yoğrularak taşınabilir.

Konservatuvar; sesi olan herkese değil, sesiyle söyleyecek sözü olanlara yol açar. Çünkü orada öğrenilen şey, sadece müzik değil; bir duruştur, bir gelenektir, bir kimliktir. Bestecilerin hayatları, eserlerin derinliği, şarkıların arkasındaki duygular… Bunlar sanatçının kalbine işlenir. Ancak bu şekilde bir şarkı, sadece dinlenmez; hissedilir, yaşanır.

Sanat, kalıcı olanı inşa eder. Konservatuvar ise sanatın temellerini atan yerdir. Türk Musikisi gibi zarif ve derin bir sanat dalının devamlılığı, işte bu eğitimle mümkün olur. Aksi takdirde, ses kalır ama ruh kaybolur.

Unutma: Ses zamanla kısılır, ama iyi eğitilmiş bir sanatçının bıraktığı iz, sonsuza dek yankılanır.

Sanata emek veren, sesiyle değil, yüreğiyle söyleyen herkese selam olsun.sevgi ve saygılarımla..

SABRİ GELİCİLİ KONSERVATUVAR TÜRK MÜZİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ.