Müzik dünyasında sıkça dile getirilen bir yanılgı vardır: “Beste yapmak için nota bilmek gerekir.” Oysa bu düşünce, gerçeğin yalnızca görünen yüzüne temas eder. Çünkü beste, sadece bilgiyle, teknikle, ritim hesabıyla olmaz. Beste, gönle inen bir sırdır. Öğrenilmez; indirilen bir nefes olarak var olur.
Kimi zaman insanın elinde öyle güzel bir güfte olur ki kelimeler ışıl ışıldır, duygu doludur. Fakat melodi bir türlü gelmez…
Çünkü beste insanın zorlayabileceği, çağırabileceği bir misafir değildir. Notalar bazen güftenin kapısında bekler, ama içeri girmeye cesaret edemez. Ta ki gönlün perdesi aralanana kadar.
Tam da burada müzik tarihimizin en büyük örneklerinden biri akla gelir…
Büyük bestekâr Sadettin Kaynak’a bir gün sohbet sırasında sorarlar:
“– Üstadım, bu muazzam besteleri nasıl böyle nakış gibi işleyerek yapıyorsunuz?”
Sadettin Kaynak —ki kendisi aslen bir din adamıdır, imamdır— gülümser ve şu cevabı verir:
“Ben yapmıyorum… Yukarıdan geliyor. Ben sadece kaleme alıyorum.”
İşte bu söz, bestenin mahiyetini bütün açıklığıyla özetler. İlham, kulun çabasıyla değil, Yaradan’ın lütfuyla gelir. İnsan sadece aracı olur, kalemi olur, nefesi olur.
Bu yüzden insana düşen, beklemektir… ama boş bir bekleyiş değil; gönlün hazırlığını tamamladığı o derin sessizliktir. Çünkü bilgi yol açar, teknik destekler; fakat bestenin kendisi Yaradan’dan iner.
Nota öğretir.
Müzik bilgisi yön verir.
Ama ilham, yalnızca Yüce Yaradan’ın lütfudur.
Ve O “ol” dediği anda, beste oluverir.
Bazen yıllarca gelmeyen bir melodi, bir sabah aniden insanın kalbine iner. Sanki hiç uğraşılmamış, hiç denenmemiş gibi kendini bir anda tamamlar. Nice büyük besteci bunun için hep aynı cümleyi kullanır:
“Nasıl oldu bilmiyorum… birden geldi.”
İşte o “birden gelme” hâli, insanın kendi iradesiyle açıklayamayacağı o mucizevi dokunuşun kendisidir.
Gerçek besteciler, aslında sadece duyan insanlardır:
Neyi duyan mı?
İlhâmı…
Çünkü yaratma kudreti kula değil, Yaradan’a aittir. İnsan sadece o yaratıcı nefesin beden bulduğu bir aracıdır. Bir eser, vakti geldiğinde iner; yıllarca aranan bir melodi bir saniyede tamamlanır.
Ve insan şunu derin bir kabulle anlar:
Bir bestenin zamanı geldiğinde, O yalnızca “ol” der…
ve o beste oluverir.
Sevgi ve saygılarımla.