Türk musikisi, yalnızca nağmelerin değil, kelimelerin de derinlikli bir medeniyet birikimiyle şekillendiği zarif bir sanattır. Besteler kadar güfteler de bu sanatın kalbini oluşturur. Ancak zaman içinde değişen dil ve kültürel algılar, bugün klasik eserlerin manasını genç kuşaklar için zor anlaşılır hâle getirmiştir. İşte bu yazıda, Osmanlıca ve Farsça kökenli kelimelerle örülmüş bir güftenin anlam dünyasına birlikte göz atacağız.
Musikiyle Gelen Aşkın Lisanı:
“Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim
Canımın canı mısın, ruhum musun, şûh-ı şenim
Seni gördükçe şifayab oluyor hasta tenim
Canımın canı mısın, ruhum musun, şûh-ı şenim”
Bu dizeler, ilk bakışta adeta bir yüzyıl öncesinin saray bahçelerinden fısıldanmış gibi duyulur. İç içe geçmiş aşk, zarafet ve dua hissiyatı barındırır. Fakat kelime yapısı itibarıyla günümüz Türkçesine alışkın kulaklara oldukça süslü ve anlaşılması güç gelebilir. İşte burada, musikinin yalnızca melodisini değil, sözünü de bugüne taşıyan bir çeviri ihtiyacı doğar.
Günümüz Türkçesiyle Açıklaması:
“Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim”
→ Sana hayranlıkla her bakışımda ömrüm uzuyor, canlanıyorum.
“Canımın canı mısın, ruhum musun, şûh-ı şenim”
→ Sen benim canımdan da öte misin, ruhum musun, hayat sevincim, güzelim misin?
“Seni gördükçe şifayab oluyor hasta tenim”
→ Seni her gördüğümde hasta bedenim iyileşiyor, yeniden diriliyorum.
“Canımın canı mısın, ruhum musun, şûh-ı şenim”
→ (Yine) Sen benim varlığımın özü müsün, neşemin kaynağı mısın, zarif sevgilim?
Bu şiirde dikkat çekici olan yalnızca kullanılan mecazlar değil, aynı zamanda kelimelerin etimolojik katmanlarıdır. “Perestiş” kelimesi, sadece bir hayranlık değil, neredeyse bir tapınma seviyesinde bağlılığı ifade eder. “Şûh-ı şen” ise hem güzelliği hem de iç açıcı neşeyi birleştirir; bir kişinin yalnızca dış görünüşüne değil, ruh hâline de duyulan sevdayı yansıtır.
Kelimelerle Gelen Medeniyet:
Osmanlıca ve Farsça kelimeler, klasik musikimizin şiirsel dilini bir süs değil, bir ifade aracı olarak inşa eder.
“Şifayab” kelimesi, sadece bir iyileşme değil, ilahi bir şifaya erişme anlamı taşır.
“Tenim” kelimesiyle kastedilen beden, sadece fiziki değil, ruhsal bütünlüğün bir parçasıdır.
Bu tarz güftelerde geçen her bir kelime, yüzyıllar boyunca süzülerek gelen bir medeniyetin ruhunu taşır. Bugün bu kelimeleri anlamaya çalışmak, sadece dili değil, duyguyu da yeniden kazanmak demektir.
Türk musikisi, yalnızca kulakla değil, gönülle anlaşılır. Fakat gönle ulaşan bu eserlerin dili, zamanla bizden uzaklaştı. Sanat köşem de zaman zaman bu gibi güfteleri ele alarak, onların dilsel katmanlarını günümüz okuyucusuna aktaracak, klasik Türk musikisinin hem melodik hem de şiirsel ruhunu yaşatmaya çalışacağım.
Çünkü bir milletin musikisi, onun ruhunun en zarif tercümanıdır.
Sevgi ve saygılarımla..SABRİ GELİCİLİ