Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği saldırının ardından başlayan çatışmalar, bölgede şiddetin ve acının bir kez daha yükselmesine neden oldu. İsrail’in cevaben başlattığı askeri operasyonlar Gazze’de büyük bir insani krize yol açarken, uluslararası toplumun giderek artan tepkisi de dikkat çekiyor. İsrail'in savaş yoluyla toprak işgal etme stratejisinin uzun vadede sürdürülebilir olmadığına dair görüşler ise daha sık dile getirilmeye başladı.

2024 ve 2025 yıllarında Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’un yaptığı açıklamalar, ülkesinin Filistin’e yönelik yaklaşımını daha yakından anlamamıza olanak tanıyor. Bu yazıda, bu açıklamaları merkeze alarak Finlandiya’nın olası tanıma sürecine dair izleri değerlendireceğim. Avrupa Birliği içindeki etkin rolü ve diplomatik üslubu ile dikkat çeken Stubb’un yaklaşımı, yalnızca Finlandiya’nın değil, belki de tüm Kuzey ülkelerinin bu meselede atacağı olası adımların habercisi olabilir.

13 Haziran 2024 tarihinde Ilta-Sanomat gazetesinde yayımlanan haberde Stubb, Finlandiya'nın İsrail ya da Filistin yanlısı olmadığını, barış yanlısı bir ülke olduğunu ifade etti. Filistin’in tanınmasının doğru zamanda gerçekleşmesi gerektiğini vurgulayan Stubb, önce ateşkes ve rehine değişiminin sağlanmasının önemine dikkat çekti. Kultaranta Görüşmeleri sırasında yaptığı basın açıklamasında Stubb, "Daha kalıcı bir ateşkes, barış gücü ve iki devletli modelde müzakereler" sürecinin gerekliliğine işaret etti.

Yle.fi gazetesinde 27 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan bir başka haberde Stubb, Finlandiya’nın tutumunun açık olduğunu yineledi: "Ne İsrail'in ne de Filistin'in tarafındayız. Biz barışın tarafındayız." İki devletli çözümü destekleyen Finlandiya’nın, Filistin’in tanınmasını barışa hizmet eden bir an olarak değerlendirmesi gerektiğini söyledi. Aynı konuşmasında uluslararası kuralların devletlerin davranışlarını değerlendirme konusunda hâlâ geçerliliğini koruduğunu belirtti.

1 Mayıs 2025 tarihinde Stubb’un Helsinki’de büyükelçilere yaptığı konuşmada, SDP'nin Filistin'in tanınmasını istemesi üzerine yöneltilen bir soruya, "Filistin’in tanınması zaman meselesidir" diyerek yanıt vermesi dikkat çekiciydi. Aynı dönemde eski dışişleri bakanları Elisabeth Rehn ve Pär Stenbäck’in Stubb’a ve diğer dış politika yetkililerine yönelik çağrıları da kamuoyuna yansıdı: "Filistin’i tanımanın tam zamanı."

20 Mayıs 2025 tarihli Yle.fi haberine göre ise, Avrupa Birliği’nin İsrail ile olan iş birliği anlaşmasını gözden geçirme sürecini başlatması Finlandiya tarafından desteklendi. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın açıklamasında, Gazze’deki "felaket" durumun bu kararın nedeni olduğu vurgulandı. Finlandiya Dışişleri Bakanı Elina Valtonen de Finlandiya’nın bu adımı desteklediğini açıkladı.

Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’nın 19 Mayıs 2025 tarihinde resmî internet sitesinde yayımladığı açıklamada ise, Gazze’de uzun süredir yardım ulaştırılamamasından duyulan rahatsızlık ifade edildi. Açıklama, Finlandiya’nın mevcut insani durumu son derece endişe verici bulduğunu belirtiyor ve yardımın kesintisiz biçimde ulaştırılması çağrısında bulunuyordu. Bu bildirinin sonunda açıklamaya imza atan ülkeler arasında Belçika, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, İrlanda, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İspanya ve İsveç yer alıyordu.

Alexander Stubb’un cumhurbaşkanı seçildiği günden bu yana sergilediği diplomatik çizgi, onu Avrupa Birliği içinde öncü figürlerden biri haline getirdi. Finlandiya’nın AB içindeki yön belirleyici konumunun yanı sıra, Kuzey ülkeleriyle olan sıkı koordinasyonu, böyle bir tanıma kararının domino etkisi yaratabileceğini düşündürüyor. Çünkü tarihsel olarak Kuzey ülkeleri dış politikada çoğunlukla ortak adımlar atmıştır.

Geldiğimiz noktada, Stubb’un söylemlerinin satır aralarında, Filistin’in tanınmasına giden yolu hazırlayan bir diplomatik strateji gözlemleniyor. "Doğru zaman" vurgusu, aynı zamanda Finlandiya’nın bu adımı atmaktan geri durmadığını, ancak stratejik bir olgunlaşma sürecini beklediğini gösteriyor. Bu yazının başlığına yansıyan zaman meselesi, aslında Stubb’un yaklaşımının temel taşı.

Finlandiya, tarih boyunca barışı önceleyen bir dış politika çizgisi benimsemiştir. Bu yaklaşım, sadece güncel açıklamalarda değil, geçmişte görev yapmış liderlerinin sözlerinde de kendini gösterir. Finlandiya'nın 10. Cumhurbaşkanı ve 2008 Nobel Barış Ödülü sahibi Martti Ahtisaari, Nobel ödül törenindeki konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Tüm kariyerim boyunca dünyanın birçok yerindeki çatışmaları çözmeye çalıştım. Bazı çabalar başarılı oldu, bazıları olmadı. Ancak tüm girişimlere rağmen çözülemeyen tek çatışma, İsrail-Filistin çatışmasıdır. Bu, benim için bir yara, etimdeki dikendir. Hâlâ adil ve kalıcı bir barışın mümkün olduğuna inanıyorum, ancak bu tüm tarafların cesaret ve taviz vermesini gerektirir.”
Ahtisaari’nin bu sözleri, Finlandiya'nın geçmişten bugüne barışçıl çözüm arayışlarına verdiği önemi ve Filistin meselesine dair insani duyarlılığını bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak; Finlandiya’nın Filistin’i tanıması yalnızca sembolik bir eylem değil, Avrupa ve özellikle Kuzey Avrupa dış politikasında yeni bir yönelim anlamına gelecektir. Ve Stubb’un söylemlerini dikkate aldığımızda, o uygun zamanın sandığımızdan daha yakın olduğunu düşünmek için yeterince nedenimiz var. Ama ne kadar yakın olduğunu, hep birlikte göreceğiz…