Adana, köklü müzik geleneği ve zengin kültürel dokusuyla Türkiye’nin önemli sanat şehirlerinden biri. Sayısı elliyi aşan korolar, farklı yaş ve mesleklerden müzikseverleri aynı sahnede buluşturuyor. Ancak bu renkli tablo, zaman zaman ahenkten uzaklaşabiliyor.

Bir koro, tıpkı ince ince dokunan bir kilim gibidir; her ses, bir ilmek… Koro şefliği ise bu ilmekleri doğru yerden geçirip kusursuz deseni ortaya çıkarma sanatıdır. Bu, yalnızca el hareketleriyle tempoyu tutmak değil; nota bilgisi, makam hâkimiyeti, yorum, prozodi ve sahne disiplinini bir arada taşıyan bir ustalık işidir. Ancak bu ustalık, her zaman hakkıyla sahneye yansımayabiliyor. Bazı topluluklarda repertuvar, on kadar makam ve belli başlı yüzlerce eser etrafında dönüp duruyor. Yenilik ise çoğu zaman kapının dışında kalıyor.

Solist seçimleri de işin başka bir boyutu. Bir eseri seslendirmek, yalnızca notalara basmak değil; bestecinin ruhunu, yaşadığı dönemi, hissettiği duyguyu dinleyiciye taşıyabilmektir. Bu yolculukta şefin rehberliği şarttır. Fakat bazen solist, provalarda şefin yönlendirmesinden mahrum kalıyor ve kendi imkânlarıyla, çoğu zaman internet kayıtlarından eseri öğrenmeye çalışıyor. Böyle olunca da sahnede bütünlük yerini eksik bir uyuma bırakıyor.

İcranın kalitesini belirleyen bir diğer unsur ise orkestranın dengesi. Daha çok profesyonel müzisyenlerle sahne almak, konserin genel seviyesini doğal olarak yukarı taşır. Amatör sazendeler ise mutlaka desteklenmeli, ancak sahne düzeninde ön ve arka sıra ayrımıyla, mikrofon yerleşimi dikkatle planlanmalıdır. Çünkü enstrüman çalmak; doğru notaya basmakla birlikte, o sesi temiz, net ve uyumlu biçimde verebilmektir. Hatalı akort, bulanık tını ya da yanlış entonasyon yalnızca orkestrayı değil, tüm konserin atmosferini etkiler.

Ve bir diğer önemli konu: Konser salonu adabı… Senfoni konserlerinde salonda çıt çıkmaz, herkes müziğin büyüsüne sessizlikle eşlik eder. Oysa Türk Musikisi konserlerinde zaman zaman bu sessizlik bozulabiliyor; konuşmalar, cep telefonuyla ilgilenmeler, eser aralarında gereksiz alkışlar, ıslıklar, hatta hareketli parçalarda ayağa kalkıp oynamalar… Bu durum, müziğin ruhuna zarar veriyor. Oysa konser öncesinde yapılacak kısa bir anonsla; telefonların sessize alınması, konser boyunca konuşulmaması, alkışın yalnızca başta selamlama ve en sonda topluca yapılması, eserin ortasında alkış tutulmaması gerektiği hatırlatılabilir. Sessizlik, sadece sessizlik değildir; müziğin nefes aldığı, duygunun derinleştiği bir alan yaratır.

Bir koro, yalnızca seslerden değil, disiplin, emek, sessizlik ve sevgiyle örülmüş bir birlikten doğar. Adana gibi güçlü bir müzik geleneğine sahip şehirlerde bu birlik duygusunu korumak; hem sahnedeki sanatçılar hem de salondaki dinleyiciler için paha biçilmezdir. Çünkü sanat, özünde bir uyum arayışıdır — hem seslerin hem de sessizliklerin uyumu…

SEVGİ VE SAYGILARIMLA .

SABRİ GELİCİLİ