Adana, sıcakkanlı insanları, lezzetli mutfağı ve sıcacık havasıyla her zaman kendine has bir şehir olmuştur. Ancak bu güzel kentin sokaklarında dolaşırken, özellikle kaldırımlarda karşılaşılan manzara, hem yayaları hem de şehir estetiğini zora sokuyor: Kaldırım işgalleri. Esnafın dükkân önüne koyduğu masalar, sandalyeler, tezgâhlar; park eden araçlar ya da gelişi güzel bırakılan eşyalar… Adana’nın kaldırımları, adeta bir engelli koşu parkuruna dönüşmüş durumda.Kaldırımlar, bir şehrin aynasıdır. Yayaların özgürce, güvenle ve rahatça hareket edebileceği alanlar, bir kentin yaşanabilirliğini doğrudan etkiler. Ancak Adana’da durum pek iç açıcı değil. Çukurova’nın bereketli topraklarında, kaldırımların bereketi sanki esnafa, araçlara ya da reklam panolarına dağıtılmış. Yaya olarak bir sokakta yürümeye çalışırken, bir anda kendinizi bir kafe masasının kenarında, bir manav tezgâhının gölgesinde ya da yanlış park edilmiş bir aracın etrafında manevra yaparken buluyorsunuz. Engelli bireyler, yaşlılar ya da bebek arabası kullanan ebeveynler için bu durum, sadece bir rahatsızlık değil, aynı zamanda ciddi bir erişim sorunu.Peki, bu işgaller neden bu kadar yaygın? Bir yandan esnaf, dükkânını daha görünür kılmak, müşteri çekmek için kaldırıma taşmayı bir hak gibi görüyor. Öte yandan, denetimlerin yetersizliği ve cezai yaptırımların caydırıcı olmaması, bu sorunun kökleşmesine neden oluyor. Adana’nın dar sokaklarında, zaten sınırlı olan yaya alanlarının işgal edilmesi, hem estetik hem de işlevsel bir kayıp yaratıyor. Üstelik bu durum, şehrin modernleşme ve düzenli bir kentleşme yolunda attığı adımları gölgeliyor.Çözüm ne olabilir? Öncelikle, belediyelerin daha sıkı denetim mekanizmaları oluşturması şart. Esnafın kaldırımları işgal etmesini engellemek için caydırıcı cezalar uygulanabilir, ancak bu tek başına yeterli değil. Esnafla diyalog kurarak, onların ihtiyaçlarını da gözeten çözümler üretmek önemli. Örneğin, belirli bölgelerde esnafa açık hava tezgâhları için özel alanlar tahsis edilebilir. Yayaların haklarını korurken, esnafın da işini yapabileceği bir denge kurulmalı. Ayrıca, vatandaş farkındalığını artırmak için kampanyalar düzenlenmeli; kaldırımların herkesin ortak alanı olduğu bilinci yerleştirilmeli.Adana, sadece kebabıyla ya da sıcağıyla değil, yaşanabilir sokaklarıyla da anılmayı hak ediyor. Kaldırımların özgürleşmesi, sadece yayaların değil, tüm şehrin nefes almasını sağlayacak. Unutmayalım, bir şehirde yürümek, sadece bir yerden bir yere gitmek değil, o şehri hissetmek, onunla bağ kurmaktır. Adana’nın kaldırımları, bu bağı güçlendirecek şekilde yeniden ele alınmalı. Çünkü bu şehir, özgür adımlarla yürümeyi hak ediyor.