Samimiyet demiyorlar mı, büyük bir söz ettiklerini, her işi taa kökünden çözümleyiverdiklerini zannediyorlar. Samimi olmak çok kolaymış gibi.
Öyle ya, aklınıza geleni, daha doğrusu ağzınızdan geleni söyleyiverirsiniz, olur biter. Içinizden öyle doğmuş. Ya sizin içinizden saçma sapan şeyler doğuyorsa, muhatabınızın şerefini ve haysiyetini kıracak sözler söylemek geçiyorsa, samimidir diye onları da mı beğeneceğiz, onları da mı alkışlayacağız? İkide birde samimiliği öne sürmek, kendini beğenmişlerin tarzıdır. " Efendim ben alçak gönüllüyüm, ben mütevazıyım" demek gibi.
Böyle adamların düşünceleri ne ola ki? " Bendeki bu değerlerle, bu üstünlüklerle ben gözlerimi çok yukarılara göz dikebilirim ya, yapmıyorum, şanıma lâyık olanı yapıyorum, azla yetiniyorum." Budur onun dilinin altındaki. Toplum hayatında kişiler birbirlerinden samimiyet beklemezler, terbiye, nezaket, saygı beklerler. Kurallara uyulmasını isterler.Bir zaman sonra, arkadaşlarımdan biri, benim yazılarımdaki samimiyetimi çok beğendiğini iletti.
Hakarete uğradığımı düşündüm: " Acaba başka bir değeri yok mu benim yazılarımın? Bu arkadaşım benim yazdıklarımda kendi işine yarıyacak, hoşlanacak hiçbir şey bulamamış da bunları söylemek mi istiyor? diye üzüldüm ve şaşırdım. Doğruyu bulabilir miyim? Ne demek istediğimi anlatabilir miyim? Bilemem o kadarını, bilemediğim için, içime güven gelmediği için de üzülürüm elbette.
Böyle konuşma diliyle yazmaya çalışmam samimilik için değildir, düşüncelerimizi karşımızdakilere bildirebilmek için çabalıyorum. Bizim Edebiyatımız ve Edebiyatçılarımız bu 'samimiyetten' çok çekti, halà çok çekiyor ve çok çekmeyede devam edecek gibi görünüyor. Yazanlar, yazabilenler, kendilerine dil ve anlayış bakımından, çekidüzen verirlerse " samimiyetini" içtenliğini kabul ettirebilecek seviyeye ulaşabilecektir, Kanaatimce...