Adana, sadece bir şehir değil, adeta bir duygu. Akdeniz’in kavurucu güneşinin altında, Seyhan Nehri’nin serinletici esintisiyle dans eden bu şehir, sıcak havalarıyla hem bedeni hem ruhu sarıp sarmalar. Adana’da yaz, sadece bir mevsim değil, bir yaşam biçimidir. Sokaklarında gezerken, kebap kokusunun sıcağa karıştığı o eşsiz atmosfer, insanı bir anda bu toprağın hikayesine çeker.

Hava sıcak mı? Evet, hem de çok! Temmuz’da termometre 40 dereceyi gösterirken, Adanalı’nın “Bu daha ne ki?” dercesine gülümsemesi, bu şehrin sıcağa meydan okuyan ruhunu anlatır. Ama Adana sıcağı, sadece bunaltmaz; bir araya getirir. Taş köprüde akşamüstü yürüyüşe çıkanlar, portakal çiçeği kokularıyla dolup taşan bahçelerde sohbet eden komşular, ya da bir bardak şalgam eşliğinde kebap sofrasında buluşan dostlar… Sıcak, Adana’da insanları birleştiren görünmez bir bağ gibidir.

Bu şehirde sıcak hava, tembelliğe değil, harekete davet eder. Sabahın erken saatlerinde Çukurova’nın bereketli tarlalarında çalışan çiftçiler, öğlen sıcağında bile durmaksızın koşuşturan esnaf, ve gece olup da serinlik çökünce meydanları dolduran gençler… Adana, sıcağına rağmen durmaz, aksine onunla birlikte nefes alır. Belki de bu yüzden Adana mutfağı bu kadar ateşli, bu kadar lezzetlidir. Acuka, ciğer, kebap; hepsi o sıcağın, o tutkunun bir yansımasıdır.

Peki, Adana sıcağından kaçılır mı? Asla! Adanalı, sıcağı kucaklar. Klimalı mekanlarda saklanmak yerine, bir ağaç gölgesinde demlikle çay içmeyi, ya da Seyhan’ın kıyısında bir dondurma yalamayı tercih eder. Çünkü Adana’da sıcak, sadece hava durumu değildir; bir kimliktir, bir yaşam sevincidir.

Adana’ya yolunuz düşerse, sıcağı şikayet etmek yerine, onunla barışın. Bir tabak humusun başında, yanınızda buz gibi bir ayranla, bu şehrin hikayesine kulak verin. Çünkü Adana, sıcağıyla, insanıyla, lezzetiyle, size unutulmaz bir deneyim vaat eder. Ve kim bilir, belki siz de bu sıcacık şehre bir parça gönlünüzü bırakırsınız.