Türkiye ekonomisinin bel kemiğini oluşturan tarım, ona hayat veren su ile birlikte ne yazık ki hak ettiği değeri görmüyor. Bugün gündemi meşgul eden gıda zehirlenmeleri, bu ihmalin en görünür sonuçlarından biri haline geldi.

Değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez’in yazısına (www.mahfiegilmez.com) atıfla başlamak gerekirse; Türkiye’de yaşadığımız birçok sorunun temelinde, kapitalist sistemin eksikliği yatmaktadır. Bu eksiklik, yalnızca ekonomik alanda değil, gıda güvenliği gibi doğrudan halk sağlığını ilgilendiren konularda da kendini açıkça göstermektedir.

Ülkemizde denetimler yeterli değil; önleyici düzenlemeler ise kağıt üzerinde kalıyor. Dahası, bazı siyasetçilerin bu zayıf ve zararlı ilişkileri görmemesi toplumsal dokuyu zedeliyor. İnsanlar geçmişteki iyiliklerin yerini kötülük, hoyratlık ve ahlaki erozyonun aldığını düşünüyor.

Oysa çözüm belli:

Hırsı denetlemek, sistemi güçlendirmek, toplum sağlığını ticari çıkarların önüne koymak.

Ancak bazı kişi ve kurumların daha fazla kazanma tutkusu, onları ileride pişman olacakları yollara sürüklüyor.

Bugün gıda sahteciliği, yanlış üretim teknikleri ve küresel ısınmayla artan su kıtlığı, milyonlarca bakteri ve virüsün gıdaya bulaşmasını kolaylaştırıyor. Bu nedenle gıda analizlerinin sadece bir formalite olarak kalmaması hayati önem taşıyor. Gıdanın üretim aşamasından taşınmasına, depolanmasından tüketiciye ulaşmasına kadar tüm süreçlerin sıkı şekilde takip edilmesi şart.

Daha fazla kâr elde etmek için yapılan disiplinsizliklere asla göz yumulmamalı. Halk sağlığı pazarlık konusu olmamalı. Türkiye tarım ve su alanında gerekli açılımları yaparsa, bölgede en kazançlı ülke olur. Etrafımızı çeviren ülkeler, Arap ve Afrika yarımadası tarım ürünü ve su için bulunmaz pazardır. Hiç vakit kaybetmeden su ve tarım ürünlerini iyileştirir bu ülkelere satarsak, ülkemiz bir kaç yılda borç batağından kurtulur. Yeter ki devlet desteklesin, üretici, sanayici inansın.. Unutmayın,

Su ve tarım ürünleri hayattır...