Sayısız öncelikleri vardı, benim önüme geçmeyen. Birinci ikincinin gölgesine koştu, birinciliği ikinciye emanet etti. Onca yazılan yazı arasında tek doğru yazı bana yazılmasıydı. Soruları kadardı, doğrularım kadar çoğalıyordu her defasında. O bende çoğalıyordu ben onda ürüyordum. Geldi, ömrümden yıllar beğendi, verdim hepsini. Alınca tozumu iyiliklerim ortaya çıktı. Burnunun dikine gitmeyi aptallıktan saydı, ama ucundaki güzelliğe sivilce dedi. Okuyacağı kitaptım, yazacağım hayatıydı. İçinde gezindiğimde güzeldi. Mutlu olamıyordum zaferlerimden, zaferim ötekinin trajik yenilgisiydi çünkü. Karışa karışa değiştik. Doğurdu öldürdükçe. Biliyordu özgürleştikçe köleleşmeyi öldürmesi gerektiğini. Seve seve sevdiği bendim söylemese de ṣöyleşilerinde. Yolu düşünce gitmedi benden, bir dünya verdim ona. Öyle uzaktan öyle yakın baktı ki bana, anlamayana değil anlayana da anlatıyordu hakikati. Aylardan en son bendim. Kitaplar açıyordu gözümün değdiği yerde. Günün herhangi bir vaktinde adres soranlara kitaplarımı tarif ediyordu. Yine bir şarkı dolanıyor dilinde, söylüyor Çiçeğim Bahattin Avcı. Değdi yine damarıma. Tümcelerimin diktiği aṣkı yırtamıyordu sahte diplomalı hoca. Anlaşıldığım yerde bitmemiştir işim, iyice parlatılmalı 'İşgal' adlı romanım, diğerleri kıskandırılarak. Beyazın değil siyahında akımında da nicel ve nitel dönüşümler vardı. "Beni sana geç yazdılar, ama kalıcı yazdılar," diye yazmıştı yakalandığı gece yazılamada. Devrim devrimcilerin meziyeti. Baktı denize, Özenç kulaç atıyor, Soner İlhan el sallıyor, Çiçeğim beste yapıyor.