Bana gel devrimden önce, günahlarımızı tazelerdik. Bir anı düşeriz şuraya. Göresim geldi, albüme baktım. Kim çıkar fotoğrafta? Seviyorum çıkıyor baktığın falarda. Adını yazmalıyım bu gece mahallemizin duvarlarına, yakalanmadan zaptiyelere. Altına atarım örgütün imzasını: “Aşk-ı İhtiyar”. Sınırları aşarak gelen iletilerinde yer alıyorum. Hangi devrimcinin başına süreyim dilimi? Yitirmediklerim, yitirdiklerimden fazla. Verir mi haberimi TV’ler ilk elden? Mezarlıkların neşeli halleri vardı bu sıralar. Zihnimin çok gerilerinde kalıyor vatan, insana da yakışmıyor.

Tuttu hesabım: laiklik sudan ucuz, zenginlik ateş pahası. Aşk biçtim, giyen çoktu. Gülüyorum, gülecek halime. Yükselsem gelir mi dokunurluluk? Menzile yakınım. Hem kitaplıydım hem tanıktım. Ehline denk geldin, takdir ediyorum kendimi. Bir tarafında baş başa kalıyoruz. Sabaha karşı beni anımsamanın faydalarını gördük. Sakıncasızdım. Açılınca sezon kaldırıyorum dokunulmazlığımı. Düşündüğüm şeyleri benden saklamıyor el yazmalarım; söylemeyi istemediğiniz şeyleri de söylüyor.

Buraya bir ses düş, özlemiştir beni. Öykülerim hayran bırakıyordu sevecen okurlarını. İnandığı doğruları terk ediyordu konuşurken benimle. Ve kesiyordum severken onu bildiğim dilleri. Parmak diliyle de konuşmalı insan. Yeni yüzlerle tanışınca da yüzüm yerinde duruyor. Bir tek aklımı adrese teslim edebilirim. Gelir bir gün kalbe sevgili. Anlarsın sonra, onsuzluk yükmüş. Hangi yürüyüş anneye gider? Yasaklandıkça fotoğraflarım asılıyordu; pankartım, kitaplarım illegal gezinir.

“Sen de kimsin?” dedi kimin biri, tutuşturdum eline birkaç kitabımı. İster tak ister takma, uyanırsam yarın sabah, ertesi gün de sevecekmiş gibi severim yine seni.