Bir sabah kahvemi yudumlarken fark ettim. Televizyon açık. Bir haber sunucusu, insanların neye kızgın olduğunu, neyi neden yapması gerektiğini, hangi davranışın “doğru” olduğunu anlatıyor. Eline mikrofonu alan herkes, bizim yerimize düşünüyor. Sanki bir yerlerde, düşünme yükünü devretmek üzere gizli bir protokol imzalamışız da, haberimiz yok.

Peki neden böyle?

Çünkü düşünmek zahmetli bir iştir. Sorgulamak, okuduğunu irdelemek, iki farklı fikrin arasında bir denge kurmak, kendi adına bir sonuca varmak… Bunlar sadece zaman değil, cesaret de ister. Kendi düşüncesini oluşturmak; yanlış yapma ihtimalini, dışlanma riskini ve yalnız kalma ihtimalini de göze almak demektir. Kolay mı? Hiç değil.

Oysa bir başkasının fikrini olduğu gibi alıp cebimize koymak daha konforludur. O fikrin doğruluğunu tartışmak gerekmez, çünkü “biri” zaten düşünmüştür. Onun tecrübesi, bilgisi, kimliği bizim için bir kalkan olur. Ne de olsa o profesör, o gazeteci, o politikacı, o anne, o öğretmen… Onlar hep "bizden daha iyi bilir." Öyle mi gerçekten?

Çocukluktan itibaren bize “söz dinlemeyi” öğrettiler, “düşünmeyi” değil. Sınavlarda bile kendi fikrimiz değil, doğru kabul edilen cevabı aradık. Kendi düşüncesini dile getiren çocuklara “bilmişlik” yaftası yapıştırıldı. Sonra büyüdük, düşünme refleksimiz köreldi. Yerine bir alışkanlık geldi: “Birileri mutlaka daha iyi bilir.”

Ama bazen durup sormalıyız kendimize: O “birileri” kim? Ne kadar objektifler? Hangi niyetle konuşuyorlar? Belki de bizim yerimize düşündüklerini sandıklarımız, aslında bizi kendi düşünce biçimlerine hapsetmeye çalışıyorlar.

Kendi aklını kullanmak, belki de günümüzün en radikal eylemi. Çünkü düşünmek, özgürleştirir. Ama özgürlük konforlu değildir. Kendi kararını vermek, kendi yanlışının sorumluluğunu almak zordur. Bu yüzden birçok insan, “başkalarının düşünceleriyle yaşamayı” tercih eder. Düşünmeyi değil, onaylanmayı severiz. Uyumlu görünmek için susar, aykırılık yerine tekrarı seçeriz.

Oysa birey olmanın temelinde şu yatar: Kendi adına düşünmek, kendi adına hissetmek ve kendi adına karar vermek. Evet, zor. Ama değerli olan her şey zor değil midir zaten?

Belki de asıl sorumuz şu olmalı: Kendi yerimize düşünülmeye daha ne kadar izin vereceğiz?