Sabri Gelicili Kaleminden

Türk musikisi, yüzyıllardır kendi estetik dünyasını, makamların gizli matematiğini ve usullerin şiirsel akışını koruyarak günümüze ulaştı. Her ne kadar bu köklü yapı kendi içinde tamamlanmış bir sistem gibi görünse de müzik, hiçbir zaman durağan olmayan bir dildir. Çağ her değiştiğinde müziğin nefesi de değişir; icracının ruhu, dönemin ihtiyaçlarına yanıt verir.

Tam da bu noktada Batı müziği dinamiklerinin Türk musikisi icrasına kattığı değer, son yıllarda hem sahnede hem eğitimde önemli bir dönüşüm yaratmaya başladı.

Batı müziği, özellikle dinamik işaretleri ile duygunun yönlendirilmesini öğretir:

piano (yumuşak),

forte (kuvvetli),

crescendo (giderek güçlenen),

decrescendo (yavaşça sönen)…


Bu ifadeler, yalnızca teknik işaretler değildir; müziğe nefes verir, söze renk verir, esere dramatik bir akış kazandırır. Oysa bizde, geleneksel icrada bu duygusal iniş çıkışlar genellikle ustanın tecrübesine ve doğaçlama estetiğine bırakılmıştır. Bu durum, çok kıymetlidir; ancak çoğu zaman sözlü aktarım yoluyla şekillendiği için yeni icracılar arasında tutarlılık sağlamak güç olabiliyor.

Bugün görüyoruz ki Batı dinamiklerinin Türk musikisine uyarlanması, hiçbir zaman makamsal yapıyı bozmak için değil; duyguyu daha bilinçli aktarmak için kullanılmaya başlandı.

Bir Hicaz şarkısının mısra sonunda hafifçe kısılması, bir Rast yürüyüşünün crescendo ile zirveye taşınması, bir Sultaniyegâh taksimde forte-piano geçişleriyle karakterin belirginleşmesi… Bunların tümü eseri zenginleştiriyor.

Benim yıllardır savunduğum ve kullandığım yaklaşım şu:

“Türk musikisini Batılılaştırmak değil, Batı’nın ifade gücünü Türk musikisinin ruhuna hizmet ettirmek.”

Bu bakış açısı sayesinde:

Öğrenciler eserin duygusal haritasını daha iyi kavrıyor,

Korolarda birliktelik ve dengeli toplu icra artıyor,

Solistler dramatik anlatımı daha kontrollü şekilde yönetiyor,

Nota yazımı daha çağdaş, anlaşılır ve akademik bir seviyeye taşınıyor.


Makamlarımızın kendine has derinliği kadar, global müzik kültürünün ifade araçlarını kullanabilmek, bugün sanatçılara yeni bir nefes veriyor. Müziğin dili evrenseldir; fakat her kültür kendi rengini koruyarak evrenselleşir.

Türk musikisinin gücü de burada saklıdır: Köklerinden kopmadan gelişebilme kabiliyetinde.

Bugün Adana’da, sahnede, derslikte veya bir koro provasının ortasında…
Her eserde hissettiğim şey şudur:
Dinamikler, ritimlerin ve makamların ruhuna zarar vermez; bilakis onlara ikinci bir hayat verir.

Ve belki de asıl mesele şudur:
Müzik, doğru notaları çalmak kadar, duyguyu doğru aktarma sanatıdır.

Sevgi ve Saygılarımla..