Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz.
Yüz Türkiye olsa, elinizden de gelse
yüzünü de zincire vurur, yüz kere satarsınız.
Milletimin en talihsiz gecesi
ana rahmine düştüğünüz gecedir”.
Nazım Hikmet
**
Yüzümüzü hangi yana çevirsek, büyüyen bir yangın. Çoğumuz görmezden geldik, etrafımızda bir şeylerin nasıl yandığını. Hiç düşünmedik o çemberin daralacağını, etrafımızın sarılacağını, o ateşin bir gün bizi de yakacağını…
**
Hep kolay olanı seçtik. Öldürmek kolaydı, ölümleri kolay sindirdik içimize. Sonra bir baktık ki etrafımıza mezarlıklar alabildiğine büyümüş. Bir yanımız kadın çocuk mezarlığına, diğer yanımız genç ölüler mezarlığına dönerken, sıralı sırasız ölümler bir film şeridi gibi geçip gitti gözlerimizin önünden.
**
Anadolu’da, ‘’Allah sıralı ölüm versin’’ derlerdi. Oysa en gencinden başlıyordu ölümler. Katarlanır al bayraklı tabutlar, dedeler, nineler torunlarını, analar, babalar evlatlarını uğurluyordu. Bayrak bayrak gelen tabutlar yetmiyordu ve maden ocakları da tabutluğa dönüyordu.
**
İnşaatlarda, çadır yangınlarında ya da bir ya da istiflendikleri kamyon kasasından savrulup ölmek de vardı işin içinde. Hatırlıyorum sokağa çıkma yasağında vurulup ölen bir kız çocuğunu ailesi kokmasın diye bir hafta boyunca buzdolabında saklamıştı.
**
İnsanı öldürmek kadar kolaydı, öldürmek ağaçları, gölleri kurtarmak, yakmak, yıkmak. Su kaynaklarını kurutmak, denizleri, nehirleri kirletmek, bütün akarsuların başına birer zehir tesisi kurmak, korulukları, tarım alanlarını yapılaşmaya açmak.
**
Şimdi de gözlerini zeytinliklere diktiler. Maden aramak için zeytinliklere kıyacaklar. Neden bir ülkede ormanlara kıyılır, ağaçlara kıyılır, yeşile düşman olunur, tohuma, toprağa, suya bu kadar kötülük edilir? Kadına, çocuğa, sokaktaki hayvana karşı neden bu kadar vicdansız olunur?
**
Tarihin en büyük doğa olayından birini yaşadık. Deprem bir doğa olayıdır ve bu doğa olayı felakete dönüştü. 50 binden fazla canımız gitti, milletin tarlasına, bahçesine ve zeytinlikler çökme derdine düştüler. Bir rezerv alan rezaletiyle de yasal kılıf uydurmaya çalıştılar.
**
Şimdi her yanımız yangın yeri oldu işte. Tarikat yurtlarında çocuklarımız yandı, vakıflarda el kadar çocukların yaşamları söndürüldü. Şimdi de ormanlarımız yanıyor cayır cayır. Her defasında suçu kadere atıyoruz. İşçiler ölüyor takdiri ilahi, çocuklar ölüyor ecel, deprem oluyor yine aynı deli saçmaları…
**
Ormanlarımızla, zeytinliklerimizle, ağaçlarımızla, kuşlarımızla patili dostlarla hep birlikte geleceği kucaklamak isterken yanıyoruz. Yanan aslında yarınlarımızdır. Bu ülke daha kaç geleceği yangınlarla karşılayacak?
**
İçinde sevgi olmayandan hiçbir şey olmaz. Yangınlar bırakanlara inat bir Ahmet Erhan duruşuyla inadına severek ve direnerek yürüyelim yarınlara.
Ne demişti Ahmet Erhan:
Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!