Bazen beni bulamadı, bazen ben bulunmadım, bazen beni yakalayamadı, bazen ben yakalanmadım. Doğrunun çok yukarısında bir yerde sevmişti beni. Yolumun başında büyüyen isteklerim varken, öyle yağma yok teslim alınamam. Kazanıyordum her kaybettiğimde. Yalan söylüyordu ölüm, çoban masal okuyordu yıldızlar serilirken geceye. Onun gitmeleri heyecanlandırıyor, kalmalarım ise bir şenlikti. Unuttu yaşamayı, ölmeyi bekliyor ölemediği için. Yoluma çıkıyordu her yola çıktığımda, korunmak için değil, beraber yürümek için. Baktı, seslice seslendi, herkes uyumuyorsa sevişelim, dedi. Kusurlarımı gösteriyordu güzel bakışlarıyla. Ne umursamaz, ne bencilim, doyamayan, kıyamayanım. Kızmadım aklımı çalmasına, ben de daha yazılacak çelişkisiz kitaplar var. Başlık baştan kokar, ona göre atıyordum başlık öykülerime. Kentler kuruluyor, kurtulurken kitaplar. Yaşayacağını sanarak niyetsizdi ölüme. Trajedi ne? Bu mu? Öleceğini bile bile hiç ölmeyecek gibi yaşaması mı? Yoksa aklıyla değil, sahte diplomalara inanarak yaşaması mı? Gelmeyecek olanlar da olacak, gelecek olanlarda. Bazen erken davrandıklarım oldu, bazen geç kaldıklarım, ha bazen de fark edebildiklerim. Yazdıklarımı yaşadım sanıyorlar, yaşananlardı yazdıklarım. Aklımın dokunduğu yerlerdi parıldayan. Beni yenilir içilir yapan yarınlarım var. Olgunlaştım ekledikçe günü güne. Olmadım devrimi bekleyenlerden. Patlayan volkan değil burnumun ucundaki sivilceydi, rahatlatan. Farkındaydı, mükemmel işliyordu herkesin herkese suskusu. İyi olmak için kızgın bir heves içindeydi.