"Ah be Dumanova, sana daha nasıl anlatsam dünyamın kaç bucak olduğunu. Dilerim takılsın ayağına kitaplarım. Düşersen kollarım açık. Kendine iyi bak, yoksa bir daha kim sever seni benim gibi," dedim girerken bir meclise bana hangi ana doğurur bir daha seni? Mavili koğuşta yatmaktı seni düşünmek. Yüz verirken istemem astar. Geldin gittin, gittin geldin, insan sevince kaldığı yerden devam edebiliyor. Ben bir kez sevdin, kitaplarım anlıma yazdı seni. Yok sayamayacakları romanlar yazdım, ellerde hayat bulan. Bilgiye gereksinimi olanların girip çıktığı kütüphaneydi kitaplarım. Bana sığman kuşatılmış bir kente sızmandı. Eylül bir'di, ilk bakışımdı, başka sonbaharım olmadı. Bana öyle bir edayla geliyordun ki vazgeçmeme olanak kalmıyordu. Severken seni ağzından sanat, gözünden direniş dökülüyordu. Bu pazar seçim olsa yine beni seçerdin, bildiriyorum aleme. Durmuyordun, buldun sonunda çaresini, aşk ajanı yaftasını taktın boynuma. Kalan anlarını üstüme geçirdim, hilesiz hurdasız. Seninle yaşanacakları tasarlamak özgürleştiriyor beni, ölüm tasasından uzaklaşıyorum. Biz solcular insanı, kadını/erkeği namuslu sevdik. Sokağa çıkıyor öykülerim, giyinene yakışıyor. Kesemezler, ben şaşırmadan izin versem de sayfalarımı. Dumanova, başka türlü sevgide var, yedi yirmi dört dile takılan. Ve bir şiir ve bir öykü ve bir roman Oblomov' u çıkartamıyorsa sokağa bil ki onlar salon çocuğudur. Tek kişilik eylem değildir edebiyat/ sanat. Sevilirken sensizlikten korkuyorum. Gelivermen sevmemdendi.