Günlerdir bütçe görüşmelerini izliyoruz ekranlardan, haber sitelerinden, sosyal medyadan...
Gazete haberlerine bakıyoruz; hep bir gerginlik, kirli dil, hakaretler, suçlamalar...
Milletin vekillerine yakışmıyor o dil, o üslup.
Biraz daha nezaket, saygı lütfen. Bir millete, milletin seçtikleri kötü örnek olur mu? Maalesef bu ülkede oluyor işte.
Siyaset elbet cesaret ister ama nezaket de ister.
Bütçe görüşmeleri derken, sahi bu bütçe kimin bütçesi?
Bütçede çiftçi var mı? Ya da işçi, asgari ücretli?
16 bin 800 lira maaşla, açlık sınırının neredeyse yüzde 50 altında maaşla, insan onuruna yakışmayan bir ücrete mahkûm edilen emekli var mı?
Açlık sınırı 30 bin bandında, yoksulluk sınırı da 93 bin...
Faturalar kabarıyor, elektrikte devlet desteğinin fiilen kesildiği belirtiliyor.
Yani bu kış her ay iki kat fazla ödeme yapacağız elektriğe.
Yazıktır, günahtır, ayıptır!
Öğrenciye bir öğün yemek talebi var ama yanıt şu: “Bu ülkede aç çocuk yok, öğrencilerin ihtiyacı yok!”
Güler misin, ağlar mısın?
Depremde kaybolan 48 çocuğu arayan ailelerine, “Kayıp çocuk yok” yanıtı verdiler.
Çocuğu kayıp olmasa o aileler neden, “Bir kemiğini bulsak razıyız. Bir mezarı olsa bize yeter,” desinler ki?
Yoksulluk gittikçe büyüyor, işsizlik büyüyor.
TÜİK, İŞKUR üzerinden 6 ay çalıştıktan sonra yıllarca iş bulamayanı da, iş bulma umudunu yitirenleri de işsiz saymıyor.
Çiftçi üretimden, gençler eğitimden kopuyor.
Peki ne zamana kadar bu böyle gidecek?
Operasyonlar, tutuklanan belediye başkanları ve bürokratlar, yargının tartışılır hale getirilmesi...
Aslında önce adalet sağlanmalı. Adalet yoksa o ülkeye yatırım gelmez.
İthalat politikalarından vazgeçilmeli.
Üretim ekonomisine dönülmeli. Kamucu politikalara ağırlık vermeliyiz.
Bunlar olmazsa vay halimize!
Çözüm ortada.
Atanamayan öğretmenlerin, işsiz üniversite mezunlarının marketlerde kasiyerlik yapmasıyla, pazarlarda tezgâh açmasıyla, inşaatlarda çalışmasıyla sorun çözülmez.
Tek çare üretimdir. Yani çözüm var!