Geçen hafta dünyanın en büyük 50 şirketi açıklandı.

İlk 50’nin 34’ü ABD’li. Geri kalan listede ise petrol devi Suudi Arabistan, teknoloji alanında Tayvan ve Çin şirketleri öne çıkıyor.

İlk 10 şirketin 9’u teknoloji odaklı. Daha önce de bahsetmiştim; yaratıcılık, yenilikçi teknoloji ve sürekli üretimde kendini yenilemek artık en önemli başarı kriteri. Bizde ise hâlâ “sermaye bir gün akacaktır” anlayışı hâkim. Oysa makine parkını, tesisini ve yönetim anlayışını yenilemeyenler tarihe karışacak.

Bugün ABD firmaları, teknolojik devrim sayesinde zirvede yer alırken, devlet destekli Çin şirketleri ikinci sıradan yükselişini sürdürüyor.

Türkiye olarak dünya ile yarışmak istiyorsak;

Ciddi hamleler yapmalı,

Teknolojiyi yenilemeli,

Yapay zekâdan çok daha fazla faydalanmalıyız.

Sermaye eksikliğinden ziyade asıl ihtiyacımız olan şey güven ve istikrar.

Ekonomi yönetimi, “dış borç azaldı, enflasyon düştü, kasa dolu” söylemleriyle övünse de iş dünyası teşvikler bekliyor. Bu söylemlerle uygulamalar arasındaki tutarsızlık dikkat çekiyor.

2025 yılının ilk 6 ayında dış ticaret açığı 131,4 milyar dolara ulaştı. Bu, geçen yıla göre %4,1’lik artış anlamına geliyor. Açığın büyük bölümünü ise otomobil ve binek araç ithalatı oluşturuyor.

Ayrıca ülkenin birçok bölgesinde yaşanan yangınlar, turizm gelirlerimizi olumsuz etkiledi. Bu nedenle yatırımları artıracak teşviklerin devreye alınması gerekiyor.

Gümrük vergileri ve fonlar yeniden düzenlenebilir,

Stratejik satın almalar ve birleşmeler desteklenebilir,

Körfez kaynaklı yatırımlar verimli şekilde yönlendirilebilir.

Öncelikli olarak sağlık teknolojileri, yapay zekâ, güvenlik, iklim çözümleri, batarya üretimi, savunma sanayi, tarım, yeşil enerji ve filo yönetimi alanlarında yatırımlar artırılmalı.

Maliyet artışları karşısında yatırımcıyı düşündüren istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı giderilmelidir.

Unutmayalım:

Ortam iyileşirse sermaye zaten kendiliğinden gelir.

Yatırımcı; büyümeye, üretmeye ve komşu ülkelere satış yapmaya başlayacak.