Adana'nın sıcak rüzgârları eserken, Çukurova'nın bereketli toprakları bir kez daha uyanıyor. Bu kez, sadece tarlalar değil, lezzetlerin ve hikâyelerin kalbi atıyor: 9. Uluslararası Adana Lezzet Festivali. 10-12 Ekim tarihlerinde Merkez Park'ı bir gastronomi cennetine dönüştürecek bu şölen, "Kuşaktan Kuşağa" temasıyla, geçmişin tozlu tariflerini bugünün yaratıcı ellerine emanet ediyor. Düşünün: Büyükannelerin ocak başında fısıldadığı sırlar, şimdi genç şeflerin modern dokunuşuyla yeniden doğuyor. Adana, sadece bir şehir değil; bir miras deposu, bir lezzet laboratuvarı. Festivalin büyüsü, tam da burada yatıyor. Adana kebabı, o meşhur közlenmiş biberlerin eşliğinde, nesiller boyu aktarılan bir destan gibi. Hatırlayın, çocukluğunuzda annenizden duyduğunuz "Şalgamı unutma, yoksa kebap yarım kalır" uyarısını. İşte festival, bu uyarıları bir kutlamaya çeviriyor. Standlarda sıralanacak şalgamlar, şırdanlar ve taş kadayıflar, sadece damakları değil, anıları da şenlendiriyor. Coğrafi işaretli bu hazineler, Çukurova'nın toprağından süzülen bir öz gibi; her lokmada, tarladan sofraya uzanan bir emeğin izini taşıyor. Ama bu yılki tema, işin sadece yarısını anlatmıyor: Geleceğe de bir pencere açıyor. Sürdürülebilir tarım panelleri, gıda güvenliğinin geleceğini tartışan uzmanlar, plastik atıklardan arınmış bir festival alanı... Adana, lezzetini korurken gezegeni de kucaklıyor. Sıfır Atık hedefiyle tasarlanan bu etkinlik, kuşaklar arası bir sözleşme gibi: Bugün yediğimiz, yarınkine miras. Yürüyün parkın yollarında, burnunuza dolan kokularla sarhoş olun. Bir köşede, uluslararası şefler Adana'nın klasiklerini yorumluyor: Belki bir Lübnanlı aşçı, humusla kebabı evlendiriyor; ya da bir İtalyan, şalgamı risottoya dönüştürüyor. Atölyelerde elinize yoğurma tahtası veriliyor, tarifler fısıldanıyor. Çocuklar, gastronomi oyunlarında toprağın sırrını öğreniyor; yetişkinler, söyleşilerde kültürün damarlarını keşfediyor. Ve müzik? Adana'nın ritmi, bir türküyle karışan davul sesleri, festivali bir ziyafetten öteye taşıyor – bir kutlama, bir buluşma. Peki, neden Adana? Çünkü burası, uygarlıkların kesiştiği bir kavşak. Hititlerden Romalılara, oradan Osmanlı'ya uzanan bir tarih, sofralarda yoğrulmuş. Festival, bu zinciri koparmıyor; aksine, güçlendiriyor. UNESCO'nun gastronomi şehri adaylığını düşünün: Adana, bu unvanı hak etmekle kalmıyor, onu yaşıyor. Geçen yıl 835 bin konuk ağırlayan bu şölen, bu kez daha büyük bir heyecanla kapılarını aralıyor. Oteller şimdiden dolmaya yüz tutmuş; erken rezervasyon, akıllıca bir hamle. Sonbaharın ilk serinliğinde, Adana'ya yolunuzu düşürün. Bir tabak kebapla başlayın, bir hikâyeyle bitirin. Çünkü bu festival, sadece mideleri değil, ruhları doyuruyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir miras, işte burada, bir lokmada yeniden canlanıyor. Afiyet olsun, Adana – ve tüm lezzet avcılarına!