Alışmıştı kulağı doğrularıma, hemen anlıyordum yalanı. Ölmek için doğduysak, doğmak için yaşayalım. Konuştukça deşiliyor, güzelliklerim çıkıyordu yeryüzüne. Onu besleyen tek şeyse sevgimdi. İnsan insandan nasıl nefret edebilir ki, eleştirir, eğitir ama düşman etmez insanı insana. "Bir kat daha seviyordum, her üşüdüğümde," demişti Cemal Süreya. Olmalı ayrımımız, farkımız, gelecek güzellikleri vadederek oyalanmaz insan, suçtur. Beni kandırdıkça kaçıyordum. Unutmuş olsa da çektiğim fotoğraflar unutturmuyordu. Öyle ki görünen her ışık ışığımda sönüyordu. Sicilsizdim, aradığında sesli sedalı bulunurdum. Şatafat, yoksullara sunulan hayalsel güzel güzelliklerdir. Sevmek taşıyabilmekti ağırlığına bakmadan. Bilgimden alıyordu sevmemi. Son romanım söyle sonlanıyor bu kez: "Henüz yeni başlıyorum." Aşktı dilimin dokunduğu yakınlık. İşe başlayacaktı doğduğum gün. Okumalısınız yazdığım kitapları, o da dahil. Çok komikti yine Azrail, onca eserimden sonra ölür müyüm hiç? Aklımda, elimde güvende, çünkü ben ondayım. Sevgisizlik denen illet olmasaydı, sevgimden bu derece haz alamazdı. Biliniyordu ölülerin sevgiye gereksinimi olmadığı. Anlaşılan iyilikleri seviyordu, benim gibi. Zorbalara karṣı direneceğinden emindi, bilmediği yumuşaklığa karşı nasıl direneceğiydi. Mutluyken doğru sevebilirdik, ya mutsuzken?.. Geçmişi anlayamamaktan geçiyordu geleceği anlayamamak. İnsanı olgunlaştıran sevilme isteğinden sevme isteğine geçmesiydi. Yeni bir şey öğrenmek için önceden yeni bir şey bilmek gerekir. Her seferinde beni hatırlar gibi bakıyor, izlerini arıyordu üzerimde. O en iyilerine layıktı, en, o da benim dercesine baktım, baktı.