Ah, Adana! Bu şehrin havası bile baharatlı, sokakları mangal dumanıyla dolu bir rüya gibi. Dün, 12 Ekim sabahı, Merkez Park'ın yeşillikleri arasında dolaşırken, içimde bir hüzün ve doygunluk karışımı hissettim. Dokuzuncu kez perdelerini açan Lezzet Festivali'nin son günüydü ve sanki Adana, "Gitmeyin, bir tabak daha şalgam suyu içmeden" dercesine son bir veda şöleni sunuyordu. Üç gün boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan o miras, dün akşamüstü bir veda partisine dönüştü; ama veda mı, yoksa yeni bir başlangıcın tohumu mu, orası tartışılır.Düşünün: Sabahın erken saatlerinde park, koşu yapan amatör sporcularla dolup taştı. "Yediklerimizi Eritiyoruz" sloganıyla düzenlenen festival koşusu, tam da Adana ruhuna yakışır bir ironiyi taşıyordu. Koşucular, bir yandan ter döküyor, öte yandan kokusuna dayanamayıp kenardaki şırdan tezgâhlarına sapanlar... Ben de aralarındandım, itiraf edeyim. Koşudan sonra aldığım o ilk lokma –taze, çıtır bir şırdan, yanında mis gibi ekşi şalgam– festivalin en saf özetiydi. Lezzetler burada sadece yemek değil; bir ritüel, bir hikâye anlatıcısı. Büyükannemin tarif defterinden fırlamış gibi, her lokmada Çukurova'nın bereketli toprağı, emek dolu elleri ve unutulmaz sohbetleri tadıyorsun.Öğleden sonra ise park, tam bir renk cümbüşüne döndü. Atölye çadırlarında genç şefler, taş kadayıfın sırrını paylaşıyor; panellerde ise ustalar, "Bu kebap nasıl kuşaktan kuşağa evrildi?" diye derin sohbetlere dalıyordu. Bir köşede, Anadolu'nun dört bir yanından gelen lezzetler –Antep'in fıstıklı baklavasından Urfa'nın isotlu yoğurt çorbasına– Adana'nın sofrasını genişletiyordu. Ama asıl büyü, o spontane anlarda gizliydi: Bir aile, içli köfteyi paylaşırken kahkahalara boğuluyor; yaşlı bir amca, torununa şalgam suyu karıştırma sanatını öğretiyordu. Festival, "Kuşaktan Kuşağa" temasını sadece söylemde değil, her gülümsemede, her paylaşımda yaşıyordu. Sürdürülebilirlik vurgusu da cabası; her malzeme 50 kilometre çapındaki tarlalardan, karbon ayak izi minimumda. Adana, lezzetiyle hem doyuruyor hem düşündürüyor: Yediğimiz her şey, toprağın bir fısıltısı.Akşamüstü, konser sahneleri devreye girdiğinde ise veda havası iyice ağırlaştı. Yerel sanatçılar, Adana türkülerini çalarken kalabalık el ele döndü; mangal dumanları gökyüzüne karışıp gün batımını renklendirdi. Son tabaklar dağıtılırken, bir grup arkadaşla oturup ciğerimizi yaktık –o meşhur Adana ciğeri, közde dans eden bir ateş topu gibi. Yanında, festivalin sürprizlerinden biri: Bir şefin yenilikçi yorumuyla, geleneksel kebaba modern bir dokunuş; kuşkonmazla sarılmış, hafif baharatlı bir füzyon. Lezzet evriliyor, tıpkı şehir gibi: Gelenekle yenilik arasında, gururla mütevazılık arasında salınıyor.Şimdi, festival bittiğinde park sessizleşirken, içimde bir soru yankılanıyor: Bu lezzetler, bu neşe, bu bağlar kuşaktan kuşağa nasıl aktarılacak? Adana, UNESCO'nun gastronomi şehri unvanını kapıda beklerken, dokuzuncu festivalle bir kez daha kanıtladı ki, o unvan kağıt üstünde değil, sofralarda kazanılıyor. Son günün büyüsü, veda değil; bir davet. Gelecek yıla, yeni tariflere, yeni anılara. Eğer bir dahaki sefere yolunuz düşerse, unutmayın: Adana'da lezzet, sadece mideyi değil, ruhu da doyurur. Bir lokma daha, bir hikâye daha... Ve hayat, böyle devam eder
Trend Haberler
Şevkin’den Sert Uyarı: “Yüreğir İkinci Sınıf Muamele Görüyor!”
Pert Olan Araçlarda Kasko ve Trafik Sigortası Süreci Nasıl İşler?
Sahte İsimle Ünlü Yazar Oldu… Firari Katil Villada Yakalandı!
Adana’da Ocakbaşında Kanlı Pusu! İş Yeri Sahibi Hayatını Kaybetti
Adana’nın Kalbine Dokunacak Dev Yatırım! Fatma Sütcü Kardiyoloji Merkezi’nin Temeli Atıldı
Forex Kabusu: Adanalı Öğretmen Gözyaşlarıyla Anlattı!
Şafak Operasyonu! 6 İlde Silah Şebekesi Çökertildi: 11 Tutuklama!
Kozan’da Feci Zincirleme Kaza: Hastaneden Acı Haber Geldi!
Başkan Turgut’tan Kurakçıl Peyzaj Kararına Destek: Tarihi Bir Adım
Bir Kare Bin Kelime! Adana’da Gazetecilere Haber Fotoğrafçılığı Dersi