Kalp kırmazdı bilerek ya da bilmeyerek.

Herkese kapısı açıktı.

İşyerinde her gün öğlen yemek çıkardı.

Sofrası hep kalabalıktı.

Sohbeti neşe doluydu.

Kahkahaları yankılardı en uzak odadan bile.

Biri geliyor, biri gidiyordu.

Bazen bir grup geliyor, öteki grup gidiyordu.

Yemekler, çaylar, kahveler derken gün bitiyordu.

Her şeye, herkese yetişiyordu.

Seviyordu insanları, muhabbeti, iyiliği.

Dostuna dosttu, ihaneti sezmezdi.

Son zamanlarında yaşı ilerlemiş de olsa şıklığından hiç vazgeçmemişti.

Adana tabiriyle jilet gibi giyinirdi.

Bir asker disipliniyle hep traşlı gelirdi işyerine.

Kırıp dökmez, öfkelense de kırıcı olmazdı.

Esprileriyle sabaha, ayrı, öğleye ayrı ve mesai bitimine yakın ayrı bir renk katardı o güzelim ortama. Eski adıyla sun sineması sokağı, şimdiki adıyla Fatih Terim Sokağında eski ama geniş bir bina vardı.

Binanın dördüncü katında ise Ekspres Gazetesi.

Asansör yoktu o eski binada.

Kimse üşenmezdi dört kat çıkmaya.

O, bina yıkıldı şimdi.

İşte o binada onlarca gazetecinin anıları vardı.

Onlarcası o binada ekmeğini yedi, suyunu içti o güzel adamın.

O binada geçen yılların birikimiyle emekli oldu birçok gazeteci.

İşte o binada ve her yerde akşam sabah dostları kucaklayan, neşe saçan adam Hakan Bülent Yardımcı idi.

Kimimizin babasıydı, kimimizin ağabeyi, kimimizin, dostu, arkadaşı…

Laik bir adamdı, çağdaş, yenilikçi ve ırkçılıktan nefret ederdi.

O, güzel adama ömrünün son yıllarında biraz haksızlık da ettiler, bedel ödettiler.

Yüzünden gülümsemesi eksik olmayan koca yürekli adamı yıldızlara uğurladık.

Işıklar için de uyu Hakan baba.

Toprak incitmesin seni.