İnsan olmanın bir parçası yaratıcılıktır.

Yaratmak…

Kısaca, üretmek…

Bir bina yapmak, bir araba üretmek, beyaz eşya imal etmek, bilgisayar geliştirmek, tarlada narenciye veya salatalık yetiştirmek… Bunları satarak para kazanmak… Koca evrende yaratıcı bir varlık olarak yaşamak insanı mutlu eder.

Peki, Türkiye ne yapıyor? Yıllardır ithalatla elindeki parayı yurt dışına gönderiyor. Yüzlerce yabancı marka araba, telefon, bilgisayar, televizyon, beyaz eşya, hatta gıda ve oyuncak için dövizimizi yabancı ülkelere veriyoruz. Üretmediğimiz için borçlanıyoruz. Tarım ülkesiyiz ama tarımda da geri kaldık. GDO ve yetersiz, kalitesiz ürün nedeniyle rekabet gücümüz düştü, satışta zorluk çekiyoruz; döviz gelirimiz beklenen düzeyde olmuyor. Ülke içinde yaşanan yangınlar turistleri korkutuyor, bu da döviz girişini azaltıyor.

Ekonomik piyasalarda ise israf, tutarsız açıklamalar ve değişken söylemler nedeniyle güven kaybı yaşanıyor. Altın yükselişini sürdürüyor. Faizler düşünce para TL mevduattan çıktı. Beklenti, kredi faizlerinin düşmesi yönünde. Görünen o ki paranın bir kısmı BİST 100’e kayarken bir kısmı döviz tevdiat hesaplarına yöneldi. Döviz bazlı fonlar yükseldi.

Enflasyon düşmeye başladı ancak hedef rakam yükseltildi ve süre uzatıldı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, son açıklamasında enflasyonun 2027 yılında tek haneli rakamlara ineceğini belirtti. İş piyasası zayıfladı. Farklı enflasyon beklentileri açıklandı, bu da kafa karışıklığı ve güven kaybına yol açtı. Konutta ise durgunluk devam ediyor.

Enflasyonu yenmek için ele ele vermek gerekir. İthalatın en düşük seviyeye çekilmesi şarttır. Bunun için yerli malına düşük vergi, zaruri olamayan yabancı ürünlere (güvenlik, ilaç vb. hariç) ise yüksek vergi uygulanmalıdır. Bu caydırıcılık sağlamalıdır.

Oysa asıl hedef, paraya para katmak değil; dürüstçe üretmek, yani yaratıcı olmaktır. Bu da işçiye, emekliye ve dar gelirliye daha güzel bir hayat sunmanın yoludur.