"Siyasetle ilgilenmeyen akıllılar, kurnazlar tarafından evire çevire kaderine razı edilir" diye yazmıştı hikâyesine. Beni tanıdıkça yetiştirdi kendini. Gelmişti, bana gelmesinin vakti. İstemedi beni kimse onun kadar. Bilimsellikti görünürdekileri doğru gösteren. Yanında durdukça daha çok yakınlaşıyorum. Beni kazanmak için çabaladıkça kalaylanıyordu. Demedim hiç giderayak seveyim, gelir ayak sevdi beni. Kendimi bildiğim için başkalarıyla başa çıkabiliyordum. Çaresi bulunmuştu açların birleşmemesinin, hasta edilmeliydiler. Bir şeyi görünür kılmak değil insanın asıl marifeti, değiştirebileceğini de anlatmasıdır. Önceliği olmayınca zamanı da olmuyordu ona. Hepimizin bir sonu vardı, ilki gibi, ben onun ilk sonuydum. Başkalarına yenilmemden yitiksiz çıkıyorsam kendimi pek iyi tanıdığım içindir, bu biline! Okunuyor kitaplarım, yazmam isteniyordu, çok... Gevşekleştikçe seveni fazlalaşmıyordu. Dinlenirken de yoruluyordu. Uyurken izleyeni oldum. Açıldı, sevaba girdim. En detaylı gördüğüm tokların açmış gibi pastayı yemeleriydi. Aṣk sanattı, yazmam eylemim. Bitmemeli insanın aşk derdi. En toplumsal gerçekliğim herkese kalmamdı. Kalaylayarak sunuyorum her defasında konuşmalarımı. Sörf yapılacak kadar kaygandı iktidarın platformu. Neler eskimedi ki, kitaplar haricinde. Tenceresi boş olanın inandığı kitabı da boş oluyor. Ben bu dünyaya gitmek için gelmedim, okurlara güç verirken romanlarım... Anladı artık, her sabah sokağa çıktığında bana eyvallahı olduğunu. Beni gördü, durdu, yoksa durmaksızın yürüyecekti Ocak'a!