Bugün 10 Kasım.
Yılın değil, insanlığın iç çektiği gündür bugün.
Saatler durmaz aslında; biz dururuz.
Kalbimiz biraz eksilir, sesimiz biraz titrer.

Her 10 Kasım’da, memleketin üzerinde ince bir sis olur.
Kimse yüksek sesle konuşmaz, kimse şarkıları neşeyle söylemez.
Çünkü hepimiz biliriz:
Atatürk bu topraklarda sadece bir devlet değil, bir duygu inşa etti.

Ve o duygu, en saf hâliyle müzikte yaşar.

Atatürk’ün Türk Müziğine Olan Derin Sevgisi

Onu yalnızca bir komutan, bir lider, bir devlet mimarı olarak anlatmak eksik olur.
Atatürk aynı zamanda müziğin insan ruhundaki devrimini bilen bir gönül adamıydı.

Bir akşam sofralarında çok defa şöyle dediği bilinir:

> “Müzik ruhun gıdasıdır. Onsuz bir milletin hayatı düşünülemez.”

Türk müziğini yalnızca dinlemekle kalmadı, yaşadı.
Her bir makamın insan yüreğinde açtığı kapıları çok iyi bilirdi.
Nevâ’yı tanırdı, Hicaz’ın yarasını hissederdi, Segâh’ın vakur sükûnetini başıyla selamlardı.

Kurtuluş Savaşı yıllarında bile, cephe haritalarının yanında nota defterleri dururdu.

Çünkü O, milletinin sesle de dirileceğine inanıyordu

Sevdiği Şarkılar, Sevdiği Hikâyeler

Atatürk’ün en çok sevdiği şarkılardan biri:

“Manastırın Ortasında Var Bir Havuz.”

Çünkü o türkünün içinde gençliğinin ayak izi vardı.
Selanik’in rüzgârı, Manastır Askerî İdadisi’nin avlu sesleri, ilk ülke hayalleri…

Yine “Vardar Ovası” çalındığında gözleri uzaklara dalardı.
Sanki bir an için bütün dünya susar, yalnızca O’nun çocukluğu konuşurdu.

Ve “Fikrimin İnce Gülü”…
İşte o şarkıda, insan Atatürk’ün içindeki zarafeti görür.
Milletine duyduğu sevginin titrediği noktayı…

Ayşe Zeynep Hanımefendi (piyano hocası), hatıratında şöyle anlatır:

> “Paşa’nın gözleri müzikte yumuşardı. Sertliğinin altında ne büyük bir şefkat saklı olduğunu en çok o anlarda görürdük.”

Bir Liderin Sofrasında Müzik

Atatürk sofralarında müzik emirle değil, hisle vardı.

Saray faslı isterdi bazen.
Tamburun sesine yaslanır, kanunun tellerinde sabrın yolunu bulurdu.
Bir şarkı başlayınca konuşmalar kesilir, O sadece dinlerdi.
Dinlerken gözleri hep ufuk çizgisine bakardı.

Sanki geleceği orada görüyordu.

Türk Müziğinin Geleceği İçin Kurduğu Köprü

Atatürk, Türk musikisini kaldırmak istemedi.
Tam aksine, onu dünyaya tanıtan kapıyı açmak istedi.

Şunu söylediği kaydedilmiştir:

> “Bizim musikimiz yüksek bir hazinedir. Yalnız işlenmeye ve yükselmeye ihtiyaç duyar.”

Bu yüzden:

Klasik Türk müziği koroları teşvik edildi,

Radyo yayıncılığı geliştirildi,

Nota eğitimi yaygınlaştırıldı,

Çok seslilik vurgulandı,

Ve müzik halkın hakkı kılındı.


Bugün bir şehirde koro varsa, bir çocuk bir enstrümana dokunabiliyorsa,
bir mecliste türkü söyleniyorsa,
orada Atatürk’ün nefesi hâlâ dolaşmaktadır.


Bugün

Bugün onu yalnızca yasla değil, teşekkürle anıyoruz.
Çünkü bize bir ülke bırakmadı sadece;
Bir ses mirası bıraktı:

Hür ses,

Güzel ses,

Birlikte söylenen ses.


Saat 09.05’te sirenleri duyduğumuzda aslında susmayız.
Tam tersine:

Kalbimiz O’nun bıraktığı ezgiyi söyler:

“Sana borçluyuz.”