Bir Sanatçının Hikâyesi: Türkiye’de Sanatçı Olmak
“Efendiler! Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz… Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız.”
— Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye’de sanatçı olmak, özellikle de müzisyen olarak varlık göstermeye çalışmak, çoğu zaman bir yaşam savaşıdır. Işıltılı sahnelerin ardında, çok az insanın görebildiği uzun bir emek yolculuğu yatar.
Bir müzisyenin yetişmesi öyle birkaç yılın değil, birkaç on yılın eseridir. Yetenek, evet önemlidir; ama tek başına yetmez. Bir ustanın yetişmesi için en az 20 yıl gerekir – o da kişi eğer yetenekliyse, doğru yönlendirilmişse ve düzenli çalışmışsa.
Bu süreçte sadece enstrüman çalmayı öğrenmek yetmez. Sanatçının kültürel dağarcığı da zenginleşmelidir. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Batı müziği ezgileri, caz, pop, dünya müzikleri… Hepsi ayrı ayrı incelenmeli, içselleştirilmelidir. Müzik eğitiminin ötesinde, sahne tecrübesi kazanmak, büyük ustaları dinlemek, gözlemlemek, örnek almak gerekir.
Ancak Türkiye’de bütün bu emeklerin karşılığı ne yazık ki çoğu zaman verilmiyor. Müzik yapılan işletmeler çoğunlukla yalnızca kendi gelirlerini düşünürken, sanatçının emeği geri planda kalıyor. Sahne ücretleri oldukça düşük, çalışma koşulları zor, sanatçının sosyal güvencesi yok denecek kadar az.
Sanatçının emeğine değer verilmemesi, sadece sanatçının değil, toplumun kültürel yoksullaşması anlamına gelir. Çünkü müzisyen, eğlendiren değil; duyguyu taşıyan, kültürü yaşatan, topluma ruh katan kişidir.
Burada devletimize önemli görevler düşmektedir. Sanatçının emeği korunmalı, müzisyenler için yasal düzenlemeler yapılmalı, asgari sahne ücretleri belirlenmeli, müzik yapılan işletmeler denetlenmeli, sanatçılar sosyal güvence altına alınmalıdır. Sanatın sürdürülebilirliği için bu şarttır.
Sanatçısını koruyan toplumlar gelişir. Çünkü sanat, sadece geçmişin değil; geleceğin de mayasıdır.
Sabri Gelicili
Keman Sanatçısı | SG Korosu Şefi | konservervatuar öğretim görevlisi / Besteci /söz yazarı /SANATÇI