Büyük şairler vardır; kelimelerle sadece anlatmaz, kelimelerin arkasındaki ruhu fısıldarlar. Yahya Kemal Beyatlı (1884–1962), işte tam da böyle bir sesti. O, Türk şiirinin zirvesinde, estetikle derinliği, coşkuyla ahengi buluşturan, "Nev-Yunanilik" akımının zarafetini İstanbul’un ruhuyla harmanlayan bir Üstattır. O'nun kalemi, sadece mısralar yazmakla kalmadı, tarihin yorgunluğunu, medeniyetin ihtişamını ve vatan hasretinin acı-tatlı lezzetini işledi.
Yahya Kemal’in şiiri, eski şiirin safiyetini korurken, modern duyarlılığın kapılarını aralar. Her dizesi, ince bir kuyumcu titizliğiyle işlenmiş, adeta "kemiğe batan" bir güzelliğe sahiptir. Ancak O'nu kalplerimizde ölümsüzleştiren yegâne tema, İstanbul’a olan tarif edilemez aşkıdır.
Aziz İstanbul: Hasretin ve Vefanın Şiiri
İstanbul, Yahya Kemal için bir dekor değil, bizzat "varoluş"un kendisiydi. Yıllarca Paris’te geçirdiği sürgün (ya da eğitim) döneminin ardından memlekete döndüğünde, şehre duyduğu hasret, Balkan Savaşları’nın yarattığı acıyla birleşmiş ve "Aziz İstanbul" şiirinde zirveye ulaşmıştır.
Bu şiir, sadece bir manzara betimlemesi değil, bir vefa yemini, bir derin bağlılık manifestosudur. Şair, şehre yüksek bir tepeden bakarken, gördüğü sadece binalar ve deniz değildir; o an, bin yıllık tarihe, ecdadın mirasına ve o eşsiz siluetin azametine şahitlik etmektedir. Bu duygu yükünü en yoğun haliyle aktaran o meşhur dörtlük:
AZİZ İSTANBUL
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Bu mısralar, bir şarkının sadece sözleri değil; zamana, mekâna ve unutulmuşluğa karşı duran sarsılmaz bir sevda yeminidir. Yahya Kemal, İstanbul’un her köşesini gezse bile, gönlündeki o "aziz" makamı kimseye vermeyeceğini ilan eder.
Eşsiz Uslup, Kalıcı Miras
Yahya Kemal'in dilindeki incelik, onun şiirini Türkçenin en güzel örneklerinden biri yapar. O, dili musiki olarak görürdü. Kelimeleri seçerken gösterdiği özen, aruz veznini Türkçenin doğasına en uygun şekilde kullanmadaki ustalığı ve şiirlerinde yarattığı o yüce atmosfer, onu çağdaşlarından ayırır.
Kelimeler, onun ellerinde; sadece anlam taşıyan araçlar olmaktan çıkar, adeta ses, renk ve duygu ile yüklenir. Şairin mirası, bize sadece İstanbul’u sevmenin ne demek olduğunu değil, aynı zamanda bir dili tüm incelikleriyle kullanmanın, duyguyu en sade ve en yoğun biçimde ifade etmenin sanatsal dersini de verir.
Yahya Kemal, geride bıraktığı birkaç ciltlik şiirle, nesilden nesile aktarılacak bir miras bıraktı. O'nu okumak, bir medeniyetin ruhunu solumaktır. O'nu anlamak, İstanbul’u, o aziz şehri kalpten sevmek demektir.
Bu köşe yazısı, Yahya Kemal'in duygusal derinliğini ve sanatsal etkisini vurgularken, okuyucuyu hem şiire hem de İstanbul'a olan bu büyük aşka davet edecektir.
sevgi ve saygılarımla. SABRİ GELİCİLİ