Neleri yitirmedik ki şu hayatta. Çalınmadık neyimiz kaldı? ‘’Çalmayın’’ diyenlerin de kapıları çalındı vakitli vakitsiz.
Ömür törpüsü oldu çok şey akıp giden zaman içinde. Yeni kavramlar edindik yaşam biçimlerine müdahalelerde. Mahalle baskıları, manidar zamanlamalar, beka sorunları, içine tükürülen sanat, namus bekçiliği, haysiyet cellatlığı…
Gözaltılar, tutuklamalar, kuşatma dalgaları arasında yeni güne uyandığımız sevgili yurdumuzda aç çocuklarımıza okullarda bir öğün yemek veremezken kent lokantaları önünde artık kuyruklar uzadıkça uzarken, acaba garanti ödemeli köprü, otoyol, tünellerle mi övünmeliyiz?
Tek ve çift haneli rakamlar, maliyet endeks artışları, orta vadeli program, ithalat ve ihracat rakamları, beşeri sermayeyi güçlendirmek, tasarruf tedbirleri, enflasyon rakamları, büyüme potansiyeli gibi bir şeyler konuşurken birileri neden öğünlerin sayısı azaldı? Ekmek neden küçüldü, insanlar kendi isteğiyle mi çöpte ekmek arıyor?
Dağılmış pazar yerlerinde neden bir insan ağlaya ağlaya çürük sebze meyve toplar? Atanamayan öğretmenlerle gurur duyuyor üç harfli marketler. Belli bir süre iş arayan ama bulamayanların işsiz kabul edilmediği ülkem…Her yanımız kuşatma altında şimdi. Çocuklarımız, gençlerimiz, okullarımız… Bir tarikat ve cemaat sarmalı içinde kaç yaşam solduruldu sayısını bile bilmediğimiz…
Kadına, çocuğa, sokak hayvanına acaba bu kadar istismar, şiddet hangi dönemde yaşandı? Çocuklar akın akın suça sürükleniyorsa, kadın cinayetleri durdurulamıyorsa, örgütlü cehalet ve örgütlü kötülük yaşam biçimi haline getiriliyorsa acaba ne yapmalı ne etmeli de bu işin içinden çıkmalı? Bu yangın yerinde çember daralıyorsa, o ateş bir gün susanları da yakar.
İş arama umudunu yitiren bir insan düşünün. İşsizlik yüzünden intihar eden ya da… Nasıl da korkunç değil mi? Evladı öldürülen bir ana, bir baba, sıvasız evlere bayrak bayrak indirilen tabutlar, sabah işe diye gidip katil patronların kar hırsı nedeniyle almadığı önlem yüzünden akşama kara haberini aldığınız bir baba, eş, kardeş, ağabey düşünün…
Aslında yitirdiğiniz bir insan değil bir dünyadır. Ne kadar kolay değil mi ölmek? Zor olan yaşamaktır ama nefes almak yaşamak değil ki. Hepimizin hakkıysa insanca yaşamak, çaldırmayacağız yaşamımızı, hakkımızı arayacağız. Yükseltmek zorundayız sesimizi temel haklarımızdır bunlar. Direnmekten başka yok çare. Örgütlü mücadeledir açacak olan yolları. Yoksa kucaklayamayız yarınları.