Hoşnutsuzluk, ağrı ve sızılardan uzaklık, bu katlanılabilir, bu yılgın günler 'öğretici/ ders verici' günlerdir.

Öyle günlerdir ki, ne ağrılar/sızılar, ne sevinçler seslerini fazlasıyla çıkarmayı göze alabilir; Ve her şey fısıldayarak konuşulmaya başlanır.

Gelgelelim, benim bu konuda tuhaf bir bakış açısına sahip olmam da benim içimde bir yarayı kanatmama neden olduğu kaçınılmaz bir gerçek...

Her şeyden 'hoşnut' olunması rahatsızlık veriyor bana... Katlanamıyorum. İğrenç ve tiksindirici buluyorum, içim karamsarlıkla doluyor.

Çocuksu ruhum kendisini öylesine berbat ve perişan halde hissediyor ki, Paslanmış 'teşekkür ' rutinimi uykulu yarım mutluluklar yüzüme maske oluyor.

Şeytani bir acının içimi yakıp kavurmasını 'sağlığa' yararlı bir oda ısısına üstün tutuyorum ( bilerek ve isteyerek. ) Derken ruhum çok güçlü duyguları ve heyecanları yaşama yönelik çok şiddetli bir istekle yanıp tutuşuyor, bu isteksiz gönlüm! Renksiz, yüzeysel, belli normlara uydurulmuş, sterlize edilmiş 'hayata' ateş püskürüyorum.

Hoşnutluğa ateş edebilirim; Kin tutuyorum hoşnutluğa. Burjuva hayatı sürdüren 'kent zenginlerinin bu özenli iyimserliği, disiplinliği: Normalde sıradan bir davranıştır; Kanaatimce...