Son 5 yıldır ülkemiz adına klasikleşen, pes dedirten fakat yürek yakan orman yangınları kaldığı yerden devam ediyor. Ciğerlerimiz yanıyor, yana yakıla feryat ediyor tüm orman sakinleri, canlısı cansızı…
Hava raporlarının her poyraz ve kuvvetli rüzgâr uyarısının hemen ardından ellerimiz yüreğimizde bekliyoruz yine nereden hortlayacak alevler diye ve olan oluyor, güzel ülkemin dört bir diyarından peş peşe birden fazla yangın eş zamanlı çıkıyor ya da çıkarılıyor (!). Art niyetli, cahil insanlar, vatan düşmanları, yeni dünya düzencilerinin cirit attığı bir coğrafya böyle bir felaketle nasıl başa çıkabilecek?
Dronelar, arazözler, itfaiye araçları ve yangın söndürme uçakları…Hepsi bir yere kadar, yangını çıkaran kaçıp sıvışıyor, yanan yanıyor, ölen ölüyor, eldeki mevcut teknoloji ile ne kurtarabilirsen o kar…Sabotaj meselesine değinmekle beraber yüzde 89’unun insan kaynaklı olduğunu göz önüne aldığımızda orman yangınlarının artık bir devlet meselesi olduğunu ve ayrıca bir milli güvenlik sorunu haline geldiğini söylemekte fayda var. Küresel ısınma, iklim değişikliği, kuvvetli rüzgarlar diyoruz ama bu doğal sebepler yangınların yalnızca %11’ini teşkil ediyor. Kasıtlı çıkarılan yangınları bir tarafa koyalım, orman yangınlarının başlıca sebepleri daha ilkokul sıralarında öğretiliyor, ortada kocaman bir cehalet de var, anız yakarken ormanı yakanlar, zevk-i sefadan kalan izmaritler vs.
Tarih tekerrürden ibarettir. Geçmişten bugüne bakmak, sorunların önce teşhisi ve sonrasında da tedavisi için bir elzemdir. İç meseleler, etrafımızda saman alevi gibi başlayıp sönen savaşlar olduğu kadar orman yangınları da bizim için artık bir milli güvenlik sorunu ve ekolojik bir terördür. Bu yangınların önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğini varsaydığımızda çok fazla bedel ödemeden bu hususta behemahal uzmanlaşmamız gerekiyor.