Bir sabah kahvemi yudumlarken, aklıma tuhaf ama bir o kadar da düşündürücü bir fikir geldi: "Acaba Dünya'yı çamaşır makinesine koysak ne olurdu?"

Önce programı dikkatle seçerdik: “Hassas yıkama” mesela…

Çünkü bu dünya artık her şeyden kolayca inciniyor. İklimler bozuluyor, kalpler çatlıyor, çocuklar, gençler savruluyor...Bebekler bile yorgun doğuyor. Belki de çoktan alarm vermeye başladı bu mavi gezegen. Çok fazla sıcak, çok fazla soğuk, çok fazla kötülük, cinayetler, kadına şiddet, savaşlar, kin, nefret, öfke...

“Ön yıkama gözüne ‘adaleti’ koyardım”

İlk olarak, ön yıkama gözüne "adalet" deterjanını koyardım. Haksızlıkları, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri temizlemek için. Çünkü kirli bir başlangıç, temiz bir sonuca ulaşmamızı engeller. Yıllardır biriken eşitsizlikler, görmezden gelinen haklar ve üzerine kapanan dosyalar, önce bir güzel yumuşatılmalı. Adalet, temizliğin ilk adımıdır. Temizlenmemiş bir adaletsizlik, hiçbir şeyin üzerine inşa edilemez. Her bireyin eşit olduğu bir temizlik gerek..

KIZIM FATIMA DA OLSA HIRSIZLIK YAPANA CEZA UYGULARIM diyen bir Peygamberi duruş göstermek...

Adalet; güçlüden yana değil, haklıdan yana olmalı. Sevgi, bu adaletin kalbidir.

''Ana yıkama gözüne ‘sevgi’yi yerleştirirdim”

Yüz yıllardır silahlar, nefret söylemleri ve ayrımcılıklarla kirlenmiş bu dünyayı arındırmanın başka yolu yok. Sevgiyle karışmayan deterjan, sadece beyaz gösterir ama temizlemez. Toplumu toplum yapan da budur zaten: empatiyle yoğrulmuş bir sevgi dili. Savaşların ve kibirli üstünlük çabalarının kirlettiği bu dünyanın, artık gerçek bir arınmaya ihtiyacı var. Bunu başarmanın yolu, güçlü ekonomilerden, teknolojik devrimlerden ya da siyasi hamlelerden değil; saf ve koşulsuz sevgiden, barıştan geçiyor. Çünkü sevgiyle karışmamış hiçbir deterjan, ne kadar beyaz gösterirse göstersin, temizleyemez. Yüzeysel çözümler, lekeleri örtbas eder, ama kök nedenlerini asla ortadan kaldırmaz. Oysa gerçek sevgi, sadece kirli olanı temizlemekle yetinmez; “Neden kirlendi?” diye de sorar. Yargılamadan, dışlamadan, çözümle yaklaşır. Sevgi; farklı inançlara, dillere, yaşamlara, yüreğiyle bakabilmektir. Empatiyle sarılmak, anlayarak susmak, yardım ederek konuşmaktır. Bugünlerde birbirimize en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, belki de bu: empatiyle yoğrulmuş bir sevgi dili. Ne zamanki insanlar birbirini koşulsuzca menfaatsiz sevmeye başlar, işte o zaman dünya gerçek anlamda temizlenmeye başlar.

Belki bu yüzden... Eğer dünyayı bir çamaşır makinesine koyabilseydim, ana yıkama gözüne sevgiyi yerleştirirdim. Ve belki de ön yıkamaya “adalet”i, durulamaya “vicdan”ı, son sıkmaya ise “şefkat”i koyardım… Çünkü sadece sevgiyle yıkanan bir dünya, adaletle durulanmazsa, yine kirlenir. Vicdan ise, başkasının acısını kendi canında duyabilme hassasiyetidir. Eğer çocuklar kadınlar dünyanın gözü önünde yoksulluklarla ölümlerle büyüyor, gençler geleceksizlikten içe kapanıyor, yaşlılar sessizce unutuluyorsa o zaman biz yalnızca eşyaları değil, insanlığımızı da kirlettik demektir. İşte bu yüzden, temizliğe önce kalpten başlanmalı. Kendimizi, öfkemizi, ön yargılarımızı, aceleci yargılarımızı da yıkamalıyız. İnsan, önce kendini arındırmadan bir başkasını temizleyemez.

Çünkü kir, en çok da görünmeyen yerlerde birikir: kalpte, niyette, fiilde sözde…

Üstüne de mis gibi ‘empati’ kokulu bir yumuşatıcı döksek, herkes birbirine nazikçe dokunsa, sesler yumuşasa, sözler iyileştirse…

Kırılanlar, dökülenler, incinenler makineden çıktığında artık saf, pak ve huzurlu olsa…

Dünyayı yıkamak…

Belki mecazi ama derin bir arzu bu. Çünkü içimizde bir yer hâlâ biliyor: Bu dünya başka türlü temizlenmeyecek. Yeni bir sistem, yeni bir düzen; önce içten doğmalı. Çünkü dışarıdaki her çürüme, içerideki sevgi eksikliğinin yankısıdır. O hâlde, çamaşır makinesini çalıştırmadan önce, her birimiz “insan” olmayı yeniden öğrenmeliyiz. Sevmeyi, dinlemeyi, affetmeyi, sarılmayı, paylaşmayı… İşte o zaman dünya mis gibi kokar. Ve belki de ilk kez…

“Durulama suyuna da ‘merhamet’ katardım bolca”....

Kalpler kurumasın diye. Öfkeyle sarmalanmış, acılardan taş gibi olmuş kalpleri yumuşatmak gerek. Merhamet sadece acımak değildir, incitmemeyi seçmektir. İnsanların birbirini dinlemeden yargıladığı, sosyal medya yorumlarıyla linç ettiği, kırdığı, susturduğu bu çağda en çok ihtiyacımız olan yumuşak bir dil, serin bir merhamet. Sertleşmiş kalplerin yumuşaması, empatiyle dolması için. Merhamet, insanlığın en saf hali değil midir zaten?

“Sıkma programını ise sabırla çalıştırırdım”

Çünkü dönüşüm zaman ister. İnsan değişirken, toplum düzelirken; sabır, yeni bir hayatın eşiğidir. Kurumaya yüz tutmuş umutlar ancak sabırla yeşerir. Ve bazen en sert kirler, yalnızca beklenerek eğitimle temizlenir. Çünkü değişim zaman alır. Sabırla, azimle ve inançla sıkılan bir dünya, daha parlak bir geleceğe adım atar.

Ve Asma: Umut

Son olarak, tertemiz olmuş dünyamızı umutla asardım. Güneşin altında kurusun, yeni bir başlangıca hazır olsun diye. Belki de bu sadece bir hayal. Ama her büyük değişim, küçük bir hayalle başlar. Asardım bu yeni yıkanmış dünyayı gökyüzünün ipine...

Balkona değil, gökyüzüne. Rüzgarla kurusun, güneşle arınsın, yıldızlarla ışıldasın.

Tertemiz, ütüsüz ama insan gibi kalsın.

Bir ütopya belki bu...

Ama hepimizin içinde küçük bir ütopya taşıma hakkı var. Çünkü dünya önce hayallere sığar, sonra gerçeklere dönüşür. Bazen bir çamaşır makinesi bile insanlığın arınma arzusunu anlatmaya yeter. Unutmayalım… Kimi kirler sadece yıkanarak değil, yüzleşilerek temizlenir.

Dünyayı temizlemek istiyorsak önce kalbimizdeki tortularla vedalaşmalıyız.

İşte o zaman, hepimizin evine güneş girer. Yıkandıktan sonra birbirimize daha az önyargıyla bakacağız, Kimsenin ten rengine, diline, mezhebine inancına değil,

Kalbinin berraklığına göre yaklaşacağız…İnsan olmanın yükü değil, onuru taşınacak omuzlarda.

Çocuklar güvenle oynar, kadınlar korkmadan yürüyecek sokaklarda…

O çamaşır makinesinde bencilliği de atacağız en yüksek ısıda,

Yıkanırken yalnız kendimizi değil, insanlığı da temizlemeyi öğreneceğiz aslında…

Düğmesine bastığımızda başlayacak dönüşüm, kirleri dökülecek sadece çamaşırların değil,

Kibirimizin, şımarıklığımızın, hoyratça hoyratça kırdığımız kalplerin de…

Biraz daha insan olacağız belki…

Dünya daha az yorulup, gökyüzü daha çok gülümseyecek...

Belki de asıl temizlik işte buydu: Vicdanı durulamak, kalbi ütülemek, sevgiyi katlamak…

Ve o sevgiyle katlanmış kalpler, birbirine nazikçe dokunur,

Bir mendil gibi yaralarımızı sarardık sessizce...