Bir gün bir serçe Allah’a küsmüştü. Günler geçiyordu ve serçe Rabbine bir şey demiyor, O’nunla konuşmuyordu; içine kapanmış, derin bir hüzne boğulmuştu. Melekler merakla Allah’a serçeyi soruyorlar ve her defasında Allah (c.c.) meleklere “O gelecek.” diye cevap veriyordu. Çünkü “Onun feryadını duyacak tek varlık benim.” diyordu…

Bir zaman sonra serçe, kalbi hüzün, gözü yaşlı bir halde bir ağacın dalına konmuş, hiçbir şey söylemiyor; öyle sessiz sedasız ağlıyor, kahroluyordu… Allah serçeye seslendi:
— Söyle bana ey serçe! Canını sıkan ve seni hüzne boğan derdin nedir?

Melekler de serçenin ne cevap vereceğine bakıyorlardı. Serçe mahzun, biraz da sitemli bir ses tonuyla cevap verdi:
“Bu kocaman dünyada küçücük bir yuvam vardı; yorulduğumda dinlendiğim, üşüdüğümde sığındığım… Onu bana çok gördün Allah’ım. Neydi o zamansız fırtına? Esip yıktı yuvamı ve beni yuvasız bıraktın…”

Artık konuşmadı serçe; sözleri boğazında düğümlendi, sessizce hıçkırarak ağlıyordu. Serçenin ağlayışı Arş-ı Rahman’da yankılanıyordu. Melekler başlarını eğmiş, Allah’ın vereceği cevabı bekliyordu.

Allah serçeye:
“Sen benim kulum değil misin?” dedi.
“Elbette kulunum Allah’ım.” dedi serçe.
“O hâlde hikmetini bilmediğin şeyleri neden sorguluyorsun? Ben size demedim mi: Sizin hayır bildiğiniz şer, şer bildiğiniz hayır olabilir diye?”

Serçe suçluluk içinde başını öne eğdi ve mahcup oldu. Allah (c.c.) devam etti:
“Ey serçe… Sen yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu. Seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim, yuvanı yıksın diye. Böylece sen oradan uzaklaştın ve yılandan kurtuldun. Nice belalar var ki muhabbetimle senden uzaklaştırdım; oysa sen kuşatıcı muhabbetimi görmüyor, geçici belalardan dolayı bana sitem ediyorsun.”

Evet arkadaşlar, bu dünyada her birimizin başına birçok sıkıntılar, felaketler gelebilir. Bunların sebepleri üzerinde düşünmek, kendi hatamız varsa onu bir daha tekrar etmemek insanlık görevimizdir. Bizim irademizi aşan beklenmedik felaketlere manen yıkılmak güçlü insana yakışmaz.

Bu güzelim dünyayı biz bozduk, düzeltmemiz de bizim elimizde. Nasıl mı? Birbirimizi severek, birbirimize yardım ederek…

Sosyal medyadaki paylaşımlara bakıyorum; şuna buna kızan, sitem eden, komşusuna laf gönderen; içindeki kızgınlığı, nefreti göndermeler yaparak anlatmaya çalışan birçok insan var arkadaşlar. Hz. Mevlânâ der ki:
“Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar.”
Bal varsa bal sızar, sirke varsa sirke sızar.

İnsanoğlu bedeni içinde gizlediği ruhunun güzelliğini ya da çirkinliğini sözleriyle dışarıya aksettirme hâlidir…

Lütfen sevgi dilini kullanalım; güzel şeyler paylaşalım. Faydalı, eğitici bilgileri paylaşmak daha güzel olur diye düşünüyorum. Bu konuda hemfikir olan arkadaşlar vardır umarım…

Allah’ım, bizleri sabır ve selâmete eren kullarından eyle!