"Hak sizi hür yaratmışken hırs ve makam sizi kül etmesin!

Eskiden olduğu gibi her devirde had bilmez nankör ve zalim insanlar vardır, dikkat edin.

Pir Sultan Abdal kendi dergâhında Sivas yöresinde gençlere ders veriyordu…

Hızır adında bir genç Pir Sultan Abdal ününü duyar ve onun dergahına gider.

Pir Sultan Abdal´ın karşısına çıkıp: Efendim ben sizin müridiniz olmak istiyorum der.

Pir Sultan Abdal, bu teklifi kabul eder. Pir Sultan´a mürit olur.

Hızır burada müritlik yaptığı süre boyunca bir durum dikkatini çeker. Bakar ki Pir Sultan Abdal kime dua etse büyük yerlere, güzel makamlara geliyor. Hızır´ın Pir Sultan Abdal´a hizmeti ve müritliği yedi yıl sürer.

Hızır yedi yıl sonunda Pir Sultan Abdal´dan müsaade ister ve ´´Pirim bana dua edin, ruhsat verin büyük adam olayım, bu bozuk düzene karşı çıkayım” der.

Pir Sultan, ‘’Ey Hızır ben sana dua da ederim etmesine de ama sen büyük adam olunca kendini kaybedersin, aslını unutursun, yetiştiğin yeri unutursun, gelip beni bile asarsın’’ der.

Hızır ise, “Pirim olur mu öyle bir şey, hayata yapmam böyle bir yanlışı, üzerimde emeğiniz çoktur,

Ben Allah´tan korkarım” diye cevap verince Pir Sultan Abdal bu sözlerinden sonra ona icazet verip dua edip gönderir.

Hızır İstanbul’a gider kısa zamanda bir arkadaşı vasıtasıyla, saraya gider ve tez zamanda ilerler. Paşa unvanı alır ve saray tarafından Sivas Valiliğine gönderilir...

Sivas Valiliğine atanan Hızır Paşa, bir müddet sonra halka haksızlık yapar, zulmeder, adaletli davranmaz. B ir ara aklına Pir Sultan hocası gelir…

Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal´a haber yollayıp onu ağırlamak istediğini ve vefa borcunu ödemek istediğini, hem de muhabbetini özlediğini söyler.

Pir Sultan Abdal, davet haberini alınca kabul edip Hızır Paşa´nın yanına gelir. Hızır Paşa yemekler yaptırmış, meyveler ikramlar hazırlamış, büyük bir sofra kurulmuş. Hızır paşa, Pir Sultan Abdal´a “Sizin için bu sofrayı kurdum, buyurun yemekleri yiyelim’’ deyip sofraya oturmuşlar. Pir Sultan Abdal yemekten bir koku almış ve demiş ki “Ben bu yemeği yiyemem”

Hızır Paşa ise, “Efendim niye yemiyorsunuz, neyi beğenmediniz” diye sorar. Pir Sultan Abdal, “Bu yemekte haram var, bu yemekte yetim hakkı yenilmiş ve haksızlıkla kurulmuş bir sofra, ben bu sofradan yemek yiyemem” der.

Hızır Paşa, “Olur mu efendim; sofrayı ben hazırlattım ne haramı ne haksızlığı” der. Pir Sultan Abdal “Bu yemekleri değil ben köpeklerim bile yiyemez” der.

Bunu üzerine köpekleri sofraya getirirler. Köpekler de yemeği koklayıp yememiştir. Dışarıdan Hızır Paşa´ya ait olmayan bir yemek getirmişler. Dışarıdan gelen bu yemeği köpekler yemişler.

Bu durum karşısında Hızır Paşa, egosuna kapılıp sinirlenir ve hocasını zindana atar. Hızır Paşa, normalde bu hareketi başka bir kişi yapsa onu asardı ama karşısındaki hocası olunca zindana atmış. Beli bir süre zindanda kalan hocası için Hızır Paşa düşünmüş taşınmış,

Pir Sultan Abdal´ı affetmeyi ve zindandan çıkarmaya karar vermiş yalnız bir şartla af edeceğini söyler. Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal´ın Şah-ı çok sevdiğini bildiği için, ona “Siz benim hocamsınız, ben sizin dergahınızda büyüdüm eğitim aldım. Sizi affederim ama bir şartla içinde Şah geçmeyen bir şiir okursan serbest bırakırım ” demiş.

Bunun üzerine Pir Sultan Abdal

Şu şiiri okur:

Hızır Paşa bizi berdar etmeden

Açılın kapılar Şah'a gidelim

Siyaset günleri gelip çatmadan

Açılın kapılar Şah'a gidelim

Pir Sultan’ım ey Hızır Paşa

Bizi hasret koydun kavim kardaşa

Yazılan gelirmiş sağ olan başa

Açılın kapılar şaha gidelim

Kılınmış namazım kıldırırlarsa

Alınmış abdestim aldırırlarsa,

Sizde Şah diyeni öldürürlerse

Bende bu yayladan Şah'a giderim

Bu şiiri okuduktan sonra Hızır Paşa, hocasını astırır.

Bu dünyada siyasete ve bürokraside, bilgiden, liyakatten, erdemden yoksun, niteliksiz insanlar mo makamlarda oldukça yeryüzünde zulüm ve ölüm bitmeyecektir.

Allah' bizleri had bilmez nankör ve zalim insanlardan korusun.