Yalnızca bir iç dökümü içim sanki pas tutmuştu. Kelimelere sığınarak seni öznesine seslenmekten daha kurtarıcı ne olabilir ki?

Hiçbir mektup yazmamış ya da mektup yazmayı bilemeyenlerin acıları sonsuza dek sürer gider bu nedenle.

Yazmaya yazabilmeye çalışıyorum. Tüm bu iç daralmalarının kelimeler dünyasında bir karşılığını bulabilirsem eğer bir parçacık huzur, bir tatlı huzur bulabileceğimi düşünüyorum.

Kelimelere dökülen acılarım birazcık hafifliyor, azalıyor çünkü...

Yazdıkça kendime bütün bu olanlara uzaktan bakabilme ve de görebilme gücüne erişiyorum sanki...

Kendi bedenini uzaktan görebilen bir ruh gibi yükselebilmek faslındayım majörler tükendi minörlere yolculuk velhasılıkelam.

Zaman zaman düşünüyorum acılardan kurtulmanın en kısa yolu acılara tutunmak mı? veya onu şiirleştirmek hiç olmazsa bir şiiri okumaktan geçmez mi?

Dil şuuru yani bilinç halidir. Kelimelere dökülen, hele de şiirleşen acılara katlanabilmek bu sebeptendir kanaatimce.

Adlandırabilmek, ayırt edebilmektir, yani aklın sınırları içerisindeki bir eylemdir.

Bu yüzden insanı kurtarır. Nefes aldırır, yaşatır… İnsan dile dökemediği şeylerin acısına katlanamaz. Söz prangalardan kurtulmuştur, şairler söylerler ve kurtulurlar. Ya şiiri sevmeyenler onları kim kurtaracak?

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlar her şey…

Edebiyat, her kültürde “insanı” güzelleştirir. Zaten sanat dediğimiz şey gerçeği estetiğin tezgâhından geçirerek güzelleştirmek değil midir? Zaten her şeye tahammül edebilmek için...