Sürekli takipçilerim bilir. Geçtiğimiz haftalarda da yazmıştım. Bu ülkede her seçim kader seçimidir. Bizi yönetenler bunun böyle olmasını isterler. Özellikle iktidardaki siyasetçiler destekçilerine bu düşünceleri pompalar ki hem oy oranları düşmesin hem de iktidarları devam etsin.
Ben, o dönemleri görmedim ama 80 öncesi ile ilgili çok yazı okudum, çok şey duydum. O dönemki iktidarlar; "Biz gidersek komünizm gelir", 80’lerden sonra; "Biz gidersek irtica gelir" şimdilerde ise "Biz gidersek bugüne kadar ki kazanımların hepsi gider" diyerek oy istiyorlar.
Özellikle ev hanımlarına ya da kişisel sağlığımıza yönelik reklamlarda da kullanıldığı gibi korkutma yöntemi insan psikolojisi üzerinde etkili bir yöntemdir ve kalıcı fayda sağlar. O yüzden de genel seçimlerde iktidarların halkı korkutarak oy istemesini bir şekilde anlayabiliyorum ancak çok ilginç bir şekilde yerel seçimlerde de aynı argümanlar kullanılabiliyor ülkemizde.
Ülkenin herhangi bir şehrinin küçük bir beldesinde bile bir aday seçimi kaybetmesi hallinde her şeyin daha kötüye gidebileceğini düşünebiliyor. "Ben seçilmezsem" diye başlayan ve sonunun tufan olduğunu söyleyen, kendi kaybetmesi durumunda bir ulusun, bir ümmetin hatta dünya insanlarının kaybedeceğini dahi ifade edebiliyorlar.
Bizde bir de şark kurnazı siyasetçiler var. Seçimlerden önce verdiği vaatlerin bir kısmını yapan, bir kısmını seçime doğru başlatıp yarım bırakan ve bir kısmını da hiç yapmayıp bunu da "Yapmama müsaade etmediler" yalanının arkasına sığınarak seçilmesi halinde yeni dönemde yapacağının sözünü verirler.
Adana’da bir siyasetçi; bir dönem ekmek ile bir dönem metro ile bir dönem de belediye otobüsleri ile halkın algılarını yönetip seçim kazanmadı mı? Unutmadınız değil mi?
Geçtiğimiz günlerde Adana’nın denize sınırı bulunan iki ilçesinden birinde aday olan aslında kazanma ihtimali bile olmadığı halde sanki kesin kazanacakmış gibi ayağı yere basmadan yürüyen bir siyasetçinin yakın çevresine; “Seçilirsem bu vaatlerimin bir kısmını özellikle yapmayacağım ki ikinci dönem için de beni seçmeye mecbur kalsınlar" dediğini yazayım da siz anlayın işte durumun vahametini. Partisi son seçimlerde yüzde 3 bile oy alamayan bir partinin adayı bunu söyleyebiliyorsa varın gerisini siz düşünün.
Bu seçim, altı da üstü de yerel bir seçim ama bizde parti taassubu yerleşik bir olgu olduğu için halkın büyük kısmı; "Benim partim odunu aday gösterse ben gider o oduna oyumu veririm" şeklinde düşünür. Seçtikleri kişinin şehrin hiçbir sorununa çözüm bulunamamış olması, tozdan, kirden, pislikten, kokudan geçilmiyor olması, başka şehirlerin gerisinde kalması onlar için önemli değildir. İşin daha kötüsü bu tarz düşüncedeki insanların büyük kısmı da karşısındaki kesimi cahil görür. Onların 'koyun gibi güdüldüklerini' iddia eder.
Önümüzdeki hafta bugün (eğer Allah nasip eder de yaşarsak resmi olmasa da sonuçlar belli olacak. Ülkede yaklaşık 1,5 yıldır süren seçim meselesini de uzun bir süre konuşmayacağız.
Ben açıkçası diğer gördüğüm seçimlere nazaran hayli sönük geçtiğini düşündüğüm, adayların birçoğunun adeta kazanmamak için çaba sarf ettiğine şahit olduğum ve çok büyük sürprizlerin yaşanacağını zannettiğim bu seçim döneminin bir an önce bitmesini arzu ediyorum. Çünkü gerçek gündemimize hızlı bir şekilde dönmeliyiz.
İnsanların gerçek gündemi seçim değil, geçim. Yaklaşık bir aydır özellikle Adana’nın en gelişmiş ilçesi olarak lanse edilen Çukurova’da vatandaşları dinliyorum. İlçenin en işlek caddelerinde esnaflarla, semt sakinleri ile görüşüyorum. Çukurova’da bile halkın kahir ekseriyeti bu seçimleri bir yerel seçim değil de genel seçim olarak görüyor ve ekonomik sorunlarını gündeme getiriyor. Özellikle emekliler yaşadıkları maddi bunalımdan bahsediyor. İşin artık yönetilemez boyutta olduğunu söylüyor.
İktidar seçimlere girmeden önce emeklilerle ilgili önemli bir vaatte bulunmaz ve ekonomik şartların düzeltileceği sözünü vermezse bu sözü verdiğinde de halkı ikna edemezse işte az önce yazdığım büyük sürprizlerin yaşanması işten bile değil.O vakitten sonra da zaten iş işten geçmiş olur. Çünkü değişim yerelde başlar.
Eğer halk bu seçimlerde iktidara bir kırmızı kart gösterir ve onun alternatifi olarak gördüğü parti veya partilerin önünü açarsa işte o zaman çok da uzun olmayan bir sürede yeniden seçimler konuşulmaya başlanır ve 22 yıldır tek başına ülkeyi yöneten iktidar için bu seçimler sonun başlangıcı olur.
Adana’dan bakarsak ülke genelinin de bu şekilde olduğunu varsayarsak bahsettiğim değişim uzak sayılmaz ancak eğer İstanbul ve Ankara ile ilgili bir değişim ve yeniden iktidarın kazandığı bir seçim yaşarsak o zaman da bir-kaç seçimi daha rahatlıkla domine edebilecek imkânı bulabilirler.
Bugünden görünen bu seçimlerin her şeye gebe olduğu. Sonucu haftaya belli olacak ve ülkenin bundan sonraki yol haritasını da şekillendirecektir.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.