Yaz ayları, özellikle açık alanda çalışan işçiler için yalnızca güneşin değil, risklerin de yükseldiği dönemlerdir. Türkiye'nin birçok bölgesinde sıcaklıklar 40°C’yi aştığında, şantiyelerde çalışanların karşı karşıya kaldığı riskler yalnızca kazalarla sınırlı kalmaz; ısı stresi, güneş çarpması, sıvı kaybı ve hatta kalp krizine varan sağlık problemleri bu dönemde ciddi tehditlerdir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi, işverenin çalışanların sağlık ve güvenliğini sağlama yükümlülüğünü net şekilde ortaya koyar. Bu çerçevede işveren; risk değerlendirmesi yapmak, uygun çalışma koşullarını sağlamak ve gerekli kişisel koruyucu donanımı temin etmekle yükümlüdür.
Ancak sadece mevzuatla yetinmek yeterli değildir. Uygulamada sıkça karşılaştığımız tablo, çalışanların güneş altında saatlerce susuz, şapkasız ve uygun kıyafetler olmadan çalıştırıldığıdır. Oysa bu durum, hem çalışan sağlığını hem de iş verimliliğini ciddi şekilde olumsuz etkiler.
Bu noktada kişisel koruyucu donanımın (KKD) önemi hayati bir rol oynar. Güneş ışınlarından koruyucu baretler, UV filtreli gözlükler, nefes alabilir yapıda açık renkli iş kıyafetleri ve ter emici ekipmanlar sıcak havalarda hem konforu hem güvenliği artırır. Aynı şekilde çalışma alanlarının gölgelendirilmesi, mola sürelerinin artırılması ve bol sıvı tüketiminin teşvik edilmesi de alınması gereken temel önlemler arasındadır.
İş güvenliği, sadece kazaları önlemek değil; çalışan sağlığını bütüncül bir yaklaşımla korumaktır. Güneşin altında ter döken her emekçiye duyduğumuz saygıyı, onları koruyarak göstermeliyiz. Unutmayalım, alınmayan her önlem, ihmal edilen her detay bir gün dönüşü olmayan sonuçlara neden olabilir.
İş güvenliği bir maliyet değil, insan hayatına verilen değerin en somut göstergesidir.